MUKADDES ANKARA’DAN MEKTUPLAR -35-

MUKADDES ANKARA’DAN MEKTUPLAR -35-
Bütün bu evlâdına, bu sadık ümmetine bak, ya Hazret-i Muhammed!

esat-atalay-001.jpg
Şeyan-ı hayret bir şekilde işlenmiş kürsüde mevlidin ateşin nağmeleri devam ediyor, güftenin alevsiz kelimeleri berrak ve mühtezz (etkili) bir hâlde, kâh Türkçe, kâh Arapça söyleyen meşhur mevlithanı, diz çökmüş, heyecan ve sükût içinde dinleyen cemaatin önünde okuyordu. Bunların üzerinden ilâhî bir nefha (güzellik) geçmiş, büyük küçük hepsi bir olmuştu. Murabba şeklindeki bu mukaddes mahallin (yerin) duvarları arasında herkes aynı şevk içindeki kalp ile dua ediyordu.Sade burada değil, bütün camilerde, Anadolu’da her yerde, bu aynı gün ve aynı saatte milyonlarca insan şeref meydanında şehit düşenlerin hatırasını huşu içinde anmak üzere evlerde, hatta açık havada toplanmıştı. Bugün, bütün Anadolu mübarek şehitleri için dua etmekte. Padişahın sarayındaki yüksek mevkiini bırakarak vatan müdafileri askerlere iman ve itimat telkin eden mevizelerde (dinî öğütlerde) bulunmak üzere İstanbul’dan buraya gelen Hünkâr’ın başimamı, mukaddes Ankara’nın bu güzel camiinde şühedanın (şehitlerin) aziz ruhları için Mevlidi Nebevî’nin dinî ve nurlu nağmelerini terennüm ediyordu.

Hanımlara ait maksurede (ayrılan yerde) güçlükle zaptedilen hıçkırıklar, camiin her köşesinden yükselerek eğilmiş başlar üzerine dağılan öd ağacının misk kokulu dumanına karışıyordu.

Bu müheyyiç (heyecan veren) mevlitten sonra irat olunan mevize (dinî öğütler) çok ulvî idi. Bu meşhur hatibin İslâm âlemi hakkında irat etmiş olduğu dinî ve siyasî hitabenin derin ahengini aynen nakletmek ilâhî cümleleri aynen tekrarlamak nasıl kabil olabilir?

Hazret-i Peygamber’imizi şahit tutarak verilen müellim (acı veren) izahat (açıklama) bu ateşin sözleri gittikçe artan bir heyecan içinde râşeye (titreyişe) getiriyor, titretiyordu: “Bütün bu evlâdına, bu sadık ümmetine bak, ya Hazret-i Muhammed!” Cesaretlerini imanlarının kuvvetinden alarak, nasıl durmadan çarpıştıklarını gör! Bunların, senin kendilerine emanet eylediğin ve onların da bütün dünyaya karşı asilane müdafaa ettikleri bu imandan başka istinatgâtları (dayanakları) yok. Bunlara karşıt tecavüz, zulüm, yağma, her şey yapılıyor. Evvelce müreffeh olan diyarlar, şimdi yabancı kamçı altında inliyor. İslâmiyet ateşinin mukaddes kıvılcımını daimî fırtına ve afetlere karşı korumak için istiklâlini idame ettirmek (sürdürmek) üzere, gece ve gündüz mücadele edilen bu mübarek melceden (sığınacak yerden) başka namahrem eli değmedik yer kalmadı!

Ya Rab! İmdadımıza yetiş, ya Hazret-i Muhammed; her yandan hücuma uğradık! Sen ki evvelce ilâhî vahiy ile ümmetini ulvî ve şanlı, metin ve kudretli kılmıştın. Şimdi merhametsiz iktidarlarından istifade edenlerin haksızlık ve tamahının sebep olduğu şu felâkete bak. Yanılanlarla suçluları affet; ıstırap çeken masumlar, mücadele ederek ölenler yüzü suyu hürmetine, ey kadiri mutlak Rabbin nurlu Hazret-i Peygamberi, bize şefaatte bulunmanı candan niyaz ediyoruz. Tahakkuku (gerçekleşmesi) bize düşen iş pek geniş ve dehşet vericidir. Cenab-ı Hak bizi korusun ve biz yaşamaya yardım eden bu ümit ışığını gönüllerimizde hissedelim! İstilâya uğrayan topraklarını müdafaa eden ve muassır devletlerin gizlenmiş bir Ehl-i Salip seferinden başka bir şey olmayan bu dev-âsa ittifaka karşı yalnız kendi vasıtaları ile çarpışan İslâm ordularına Cenab-ı Halik nihaî zaferi müyesser kılsın. Beşeriyet tarihi böyle bir tecavüzü asla kaydetmemiştir.

Müdafi askerlere şan olsun ve nihaî zaferin arifesinde vatan uğruna şehit düşen evlatlarımızın ruhları rahat uyusun.” Müellim (acı) hatıralarla meşbû (dolu) olan dua Rahmet-i İlâhiye’ye hitap ile nihayet buldu.