MUKADDES ANKARA’DAN MEKTUPLAR -49-

MUKADDES ANKARA’DAN MEKTUPLAR -49-
Yunan ordusu, muvaffakıyetsizliğe uğraması icap eden yerde mağlup oldu

esat-atalay-001.jpg
Bir mahkûmun cezalandırılacağı silâhı ve cezalandırılma şeklini intihap etmesi (seçmesi) görülmüş şey midir? Onlarla bizim aramızda ne fark var? Korkmadığımız ölümün bizim için ne ehemmiyeti var?

Biz şerefle yaşıyoruz. Biz her şeyi göze aldığımız için öldürücü silâh bizim için müsavidir! Hâlbuki onlar, bütün kâinata yaydıkları hayalî zaferlerle kendilerini aldatıyorlar...

Ey elimde tuttuğum kılıç, tehlike karşısında titreyenlerin ıstırabını teskin edemez misin? Şunların gururlanmalarına, eğlencelerine son verecek olan bir darbede kesemez misin?

Bununla beraber, ölüm yalnız sende tekâsüf etmiş (yoğunlaşmış) değildir. O, aynı zamanda, bizim hudutsuz kinimizden yakıcı alevler halinde fışkırmakta ve bizi mahvetmek için bu kadar adî vasıtalara müracaat edenlere karşı duyduğumuz istihfaftan (küçük görmeden) neşet etmektedir (ileri gelmektedir).

Bize bu kadar haksızca taarruzda bulunanlar artık elimizdedir! Ölümden başka iktisap edecekleri (alacakları) bir şey yoktur. Çünkü mağlupların yegâne iktisap edecekleri şey budur. Onlar zafer neşideleri (şarkıları) söyleyebilirler.

Onların istediklerini yapmaya şimdilik müsaade ediyorum. Onların ümitsiz feryatlarının ve yardıma çağırışlarının semaları çınlatacağı saat yakında çalacaktır.”

Kendilerini nehre atarak düşmanı takibe koşan vatan müdafileri, güzel bir öğle sonrası İstanbul’un henüz Bizans olduğu zaman, kumandanlarının bir emri üzerine, bu tasavvuru imkânsız bahadırlık sahnesi karşısında hayrette kalan, geç vakit gezinenlerin gözleri önünde Boğaz’ı yüzerek geçen süvarilerin ırkındandı.

* * * 

Yüksek kumandanlığın ispat etmiş olduğu kabiliyet artık münakaşa kabul etmez.

Her gün devam eden manevralar bunun parlak bir delilidir. Sayıca kahır faikıyet (ezici üstünlük), maddi zenginlik, fennî techizat bakımından görülmemiş derecede mebzuliyet (bolluk), hasılı muvaffakıyete vâsıl olmak (başarıya ulaşmak) için bütün kozlar düşmanın elinde mevcuttu.

 

Buna rağmen, önce muharebeyi reddeden, fakat sonra, sevkulceyşî (strateji) bakımdan takarrür ettiği üzere Yunan ordusunu istediği yere çeken Türk Erkân-ı Harbiyesi’nin üç ay evvelinden hazırlamış olduğu plânın tatbikine hiçbir şey engel olamadı, durduramadı. Yunan ordusu, muvaffakıyetsizliğe uğraması icap eden yerde mağlup oldu.

Büyük Devlet Reisi ile şanlı mesai arkadaşlarının tahminleri, her türlü tasavvurun fevkinde (üstünde) olarak tahakkuk etti (gerçekleşti).

* * * 

Kral Konstantin, 12 Haziran’da İzmir’e gitti.

“İleri! Bizans’a. İleri!

Ankara’ya!” nidaları ile karşılandı.

Bir kraldan ziyade bir Ehl-i Salip (Haçlı) kumandanı gibi kabul gördü.

Medeniyet kahramanlarının tayin ettikleri hedef -müteaddit tekziplere (çeşitli yalanlamalara) rağmen- Ankara idi. Hatta, kahraman şehrin barbar Türklere bir ders olması için 5 Eylül’de sukutu derpiş olunmuştu.

Hâlbuki, Ankara zaptedilmedi ve Kral Konstantin askerlerine şöyle bir tebliğde bulunduktan sonra Atina’ya döndü: “Düşmanı kalbinden vurdunuz. Esaret altında bulunan kardeşlerinizi kurtarmak ve ecdadınızın büyüklük eserleri yarattıkları bir memlekete yeniden medeniyet götürmek üzere kıymetli kanınızı, Elen kanını döktünüz.. vesaire.”