Musa Carullah ne demişti?

İslâmda güncelleme tartışması bitecek gibi değil. Üzücü olan, koca koca ilim adamlarının, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın, Reis'in iki dudağı arasından çıkacak söze bakmaları... O ne derse ona göre harekete geçmeleri... Üzücü olduğu kadar kaygı verici. İlim siyaset üstüdür.

Kazanlı din âlimi ve fikir adamı Musa Carullah Bigiyef (1875-1949)'den kaç gündür bahsediyoruz. Hep bahsedebilsek... İlim adamlarının yazdıklarını hep tartışabilsek... Bir yol bulsak. Yok... "Yol"a, "tarikat" demişler, bir kişiye bağlamışlar, "cemaat" demişler başında bir adam tutmuşlar; onlar ne derse o; "ilâh" onlar, "peygamber" onlar...

 "Şeriatçı", "mürteci", "yobaz", "gerici", "dinci" gibi tezyif edici ifadeler kullananlar, tavırlıdır ve "din" adına söyleyecek hiçbir sözleri olamaz. İslâmî konuları, inananlar yanında, "din"i hakkıyla bilenler tartışmalıdırlar.

Musa Carullah üzerine, bahsettiğim gibi, zamanımızda, Prof. Dr. Mehmet Görmez, çalıştı, çalışıyor. En son Carullah'ın "Hatun" (Kadın) adlı kitabını yayınladı.

Türkiye'de "örtünme" üzerine çok şey söylenmişti. Eğitim bile "örtünme" yüzünden sekteye uğramış/uğratılmıştır. Carullah, Nur Suresi'nin 31. ayetini hatırlatır. Yüz ve ellerin açıkta olması gerektiğini belirttikten sonra özellikle iffet üzerinde durur. "Hicap"tan bahsederken önemli bir hususa dikkat çeker:

  "Bugün Şimal Türkleri arasında, hicap çoktan kalkmıştır. Türkiye'de Gazi Mustafa Kemal'in inkılâplarıyla hicaba tamamen son verilmiştir. Ancak teorik değeri zihinlerde bütün canlılığını muhafaza eden bir şeyin pratik ha­yattan uzaklaştırılması problem doğurur. Hayat tarzını, kalbin inan­cına ve dinin emirlerine muhalif bırakmamak bir zorunluluk arz ettiği için hicabın nazari boyutu üzerinde durmak gerekir. Zira, hayatın zaruretlerinin, imanın taleplerine ve dinin emirlerine muhalif olması, insan hayatında en büyük sıkıntı sebebi olur. İnsan daima vicdan azabı çeker ve sonunda din onun kalbinde hürmet ve kutsiyetini kaybeder. / Doğu ülkelerinde dinin isminin kalıp kıymetinin kalmamasında, dine olan şayianın kaybolmasında görülen büyük çelişkinin asıl se­bebi budur. Bu hâl dinsizlikten daha beter bir durumdur. Açık riya, göstermelik haya ve yalancı bir din, belaların belası ve bütün fitne­lerin baş sebebidir. Aksi takdirde, kız okulları açmak için fetva ara­ma mecburiyeti bulunur muydu? 'Hanımlara sadece ilmihal bilgisi farzdır, başka ilimler fitne doğurur. Kız okulu açmak bidattir.' gibi fetvalar, çağdaş İslam alimleri tarafından bile Kur'an ayetlerine ve Şeriat sahibi Hz. Peygamberin Sünneti'ne nasıl isnad edilebilirdi?" (s. 46).

Musa Carullah, Kur'ân'da kadınların haklarına dair ayetleri sıraladıktan sonra şöyle der:

"Hatunlar, medeni bütün muamelelere ehil olduğu gibi bütün velayette de ehildir. Hatunların yargıları geçerli, idareci olmaları da caizdir. Kaldı ki, kadınların siyasi hakları sadece oy vermek veya oy almak, seçmek ve seçilmekten ibaret değildir. Verdikleri bütün söz ve teminatlar da geçerli ve bağlayıcıdır. Hz. Peygamber'in Ümm-i Hâni' hakkında söylediği 'en düşüklerinin verdiği zimmet geçerli­dir.' [Hadis: 'Müslümanların kanı eşittir. Düşmanlarına karşı tek yumrukturlar, en düşük rütbeli birinin dahi verdiği eman herkes için en uzaktakini dahi bağlayıcıdır.] büyük kaidesi, sadece İslam'da olan ve medeni kanunlarda as­la bulunamayacak kadar büyük bir kanundur. Bu kaide toplumun bi­reye olan saygısının ifadesidir." (s. 67-68).

Yazarın Diğer Yazıları