Mustafa Kemal Atatürk ve Aleykümselam

10 Kasım’da yazmadığım için gecikmiş bir 10 Kasım yazısı yazacağım. Gerçi bu yazımın bir bölümünü daha önce 2011 senesinde yazmıştım. Ancak yine yayınlanmayı hak ettiğini düşünüyorum. Hele, 1938’de dönemin teröristleri ile müzakere etmeyip onları ezen  “Atatürk-İnönü-Bayar-Mareşal Çakmak” dörtlüsünü üstü örtülü Yezid olmakla suçlayan ve kendisi müzakere adı altında devleti Güneydoğu Anadolu bölgesinden çeken bir Başbakan tarafından ülkemiz yönetilirken, bu yazı beş kere yayınlanmayı hak ediyor
4 Ekim 1911. İtalya ilk sömürgesini oluşturmak amacı ile Libya’nın işgaline başlıyor. Osmanlı Devleti’nin İtalya ile açık ve kapsamlı bir savaşa gücü yok. Ancak isteyen subayların gönüllü olarak Libya’ya gitmelerine izin verildi. Binlerce subay arasından bir avuç subay gönüllü olarak Libya’ya gitti. Mustafa Kemal, 22 Aralık 1911’de Derne’dedir. Herhalde, Libya’da İtalyan emperyalizmine karşı gönüllü savaşmaya gidenlerin 1913-1938 arasında Türkiye’yi yönetmeleri tesadüf değildir. Arap kabilelerini bir gerilla savaşı için örgütlediler ve İstanbul, Libya’dan vazgeçen anlaşmayı imzalayana kadar İtalyanlar ile savaştılar. (1911-1912)
Mustafa Kemal, İstanbul’a döndükten sonra ordunun günlük siyaset dışında kalmasını istediği için artık yönetimde olan Enver Paşa tarafından ataşemiliter olarak Sofya’ya yollandı. (1913-1914)
 Birinci Dünya Savaşı başlayınca Mustafa Kemal, görev istedi. Çanakkale’ye atandı. İngiliz, Avustralya, Yeni Zelanda ve Fransız birlikleri ile savaştı, yendi. (1915-1916) Çanakkale’den sonra Mustafa Kemal, 16. Kolordu’ya Doğu cephesine atandı.16 Nisan 1916’da Silvan’da göreve başladı. Muş-Bingöl hattında ilerleyen Rus ordusu ile savaştı. 7 Ağustos 1916’da Muş’u ve sonra Bitlis’i Rus ordusundan geri almıştır. Haziran 1917’de Mustafa Kemal, 7. Ordu ile Filistin Cephesi’nde görevlendirildi. Artık sırada tekrar İngiliz ordusu vardı. Ancak, İngilizler kadar büyük bir sorun Türk askerinin kanı üzerinde Alman menfaatlerini gerçekleştirmeye çalışan Alman komutanlardı.
Ekim 1917’de görevinden istifa edip İstanbul’a döndü. Mustafa Kemal’in İstanbul’a dönmesinden 15 gün sonra İngilizler saldırdılar ve Kudüs’ü aldılar. Mustafa Kemal’in uyarılarında haklı olduğu anlaşılmıştı. 1 Eylül 1918’de tekrar aynı göreve atandı ve göreve başladı. Bu sefer Alman Falkenheim gitmiş, onun kadar yanlış bir adam olan Liman von Sanders yerini almıştı. Sanders’in mutlak ölüme götürdüğü Türk birliklerini, yok olmaktan kurtarıp, savaşarak geri çekti ve kuzeyde sağlam bir hat üzerine yerleştirdi.
Artık Birinci Dünya Savaşı bitmişti. Biz kaybetmiştik. Ancak Mustafa Kemal, Türk milletinin yeni bir savaşa başlayacağının bilinci içinde her bir Türk gencini gelecekteki savaş için hazırlıyordu. (1917-1918) 19 Mayıs 1919. 1774’ten beri geri çekilen Türk milleti artık “nihai”  olarak yenilmiştir. Kazanılan son büyük savaş, 1730’dadır ve üzerinden 188 sene geçmiştir. Düşmanlarımız sadece bizi değil, müttefiklerimizi de yenmişlerdir. Yunan ordusu, Avrupa emperyalizminin kiralık ordusu olarak Anadolu’ya yollanmıştır. İngiliz başbakanı, “Türkler, Asya’nın Kızılderilileridir ve akıbetleri de onlarınki gibi olacaktır” demektedir. Halk, yoksul, yorgun ve inançsızdır.
Mustafa Kemal Paşa’nın 1911’de Libya’da en küçük gerilla birliğinden başlayarak sekiz sene içinde ordu komutanlığına kadar her kademedeki birliğe komuta ederek pişen askeri dehası, şimdi siyasi ve psikolojik bir dehayı ortaya çıkarmaya başlar. Mustafa Kemal, Türk milletini tekrar savaşa ikna eder. Birinci ve İkinci İnönü, Eskişehir-Kütahya, Sakarya, Dumlupınar. Sonra önce İzmir’e ve İstanbul’a giren Türk ordusu. İstanbul’un ikinci kez fethi. Hazreti Peygamberin hadis-i şerifi yere düşmez. “Konstantinopolis’i fetheden asker ne güzel askerdir. Onu fetheden komutan ne güzel komutandır.”
İstiklal Harbi, Türk milletinin savaşı tekrar kabul etmesi ve İngiliz emperyalizmini siyasi, Yunan ordusunu ise askeri olarak yenmesidir. (1919-1922) Sonra Türkiye Cumhuriyetinin kurulması başlar. 1071-1730 arasında sürekli savaşarak ilerleyen ve sonra 188 sene sürekli savaşarak geri çekilen bir millet, bir dinin tek başına birleşik Avrupa’ya karşı kılıcı ve kalkanı olan bir millet, yaralarını sarmak için çabalamaktadır.
Bir milyon lirayı iki milyon lira yapmak kolaydır ancak bir lirayı iki lira yapmak zordur. Ve Türkiye, 1923’te bir lirayı iki lira yapmak için çalışmaktadır.
8 Kasım 1938. Mustafa Kemal, uyanır. Saate bakar göremez. Hasan Rıza Soyak’a sorar. “Saat kaç?” , “7.00 efendim”.Aynı soruyu birkaç kez daha sorar. Soyak, cevabı tekrar ederek, saatin 19.00 olduğunu söyler.
Soyak, “Biraz rahat ettiniz mi efendim?” diye sorar. Gazi  “Evet”  der. Doktor Neşet Ömer İrdelp, dilini çıkarmasını ister. Mustafa Kemal dener. Ancak sonra dilini geri çeker. İrdelp’e dikkatle bakar ve son olarak “Aleykümselam” der. 30 saat süren komadan hiç çıkmaz ve 10 Kasım saat 09.05’te kalbi durur.
“Melekler, onların canlarını iyiler olarak alırken, ‘Selamün aleyküm! Yapmış olduğunuz iyi işlere karşılık cennete girin’ derler.” (Nahl/32)
Özetle, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ölümünün üzerinden takriben 1250 sene geçmesine rağmen hatırlanan, ismini oğullarımıza ve kızlarımıza verdiğimiz Türk Kağanı Bilge Kağan gibi 1250 sene sonra yaşayacak torunlarımız tarafından da hatırlanacaktır. 1250 sene sonra da Türk yurdunda isimleri Mustafa Kemal veya Atatürk olan kızlı erkekli Türk çocukları doğacak ve büyüyeceklerdir. Belki 10 Kasımlar 1250 sene sonra anılmayacaktır ancak nasıl bugün her Türk, Ötüken’de dikili Orhun Abidelerini biliyor ise o gün de her Türk 20. Yüzyılın Orhun Abidesi olan ve Anadolu’nun bağrında yazılan Nutuk adlı abidenin ismini bilecektir.
Öte yandan Atatürk’ün bugün yaşayan düşmanları tarihte bir dipnot olarak bile anılmayacaklar. Üstelik onların torunlarının torunlarının torunları dahi dedelerini hatırlamadığı gibi her Türk gibi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü severek anacak. Çünkü tarih adildir.   

 

Yazarın Diğer Yazıları