MUSTAFA KEMAL’E DÜELLO TEKLİFİ – 3 –

MUSTAFA KEMAL’E DÜELLO TEKLİFİ – 3 –
Acele etme Rüstem Bey, pirzoladan başka daha neler var?

esat-atalay-001.jpg
Elimize para geçtiği gün öğle yemeğindeki pirzoladan, helvadan Paşa’dan başka kimsenin haberi yoktu. Bermutat çorba içildi. Paşa, Doktor Refik Bey’e: “Canım doktor, kalori alamıyoruz. Mazhar Müfit Bey bizi çorba, bulgur pilâvı yedire yedire öldürecek”, diye her zamanki gibi bir şaka yaptı. Refik Bey: “Evet efendim, bizi kalorisiz bırakıyor, kasada para dolu, bu böyle olur mu?” cevabını verdi. Kasamızda daima para dolu olduğunu zannediyordu. Pirzola gelince, Doktor Refik Bey: “Nasıl olmuş da bugün paraya kıyabilmiş?” dedi. Biz Paşa ile gülmeye başladık. O sabah Müftü efendinin getirdiği paradan haberi yoktu.

Müftü efendi para getirmemiş olsaydı bugün de, yarın da çorbadan başka bir şey göremezdi.

Pirzola yenildikten sonra sofrada Paşa’nın karşısında oturan Rüstem Alfred Bey bir sigara yaktı. Paşa: “Acele etme Rüstem Bey, pirzoladan başka daha neler var? Bugün fevkalâde!” dedi.

Rüstem Bey;

- Sizden müsaade almaksızın sigara içmeyi muvafıkı âdâb ve muaşeret görmiyerek bu ihtarda bulunuyorsunuz; halbuki yemek arasında sigara içilmesine siz ne vakittenberidir müsaade ettiniz ve hep içilmekte iken, bugün neden ayrıca müsaade almaya lüzum görüyorsunuz? cevabıyla sertlendi.

Paşa;

- Canım, yemek arasında sigara içilmesini, ancak iştihamızın kapanarak, az yemek yememiz için usul ittihaz etmiştik. Bugün ise etten başka helvamız da var, onun için sigara ile iştiha kapanmaması için, sigara içmekte acele etmeyiniz, dedim, cevabiyle şakada bulundu.

Rüstem Bey, bu cevapla iktifa etmiyerek hiddetle sofradan kalktı, gitti. Morfinoman olan Rüstem Bey her nedense bugün o terbiyeli tavır ve hareketini ve sükûn ve sükûnetini kaybetmişti.

Yemekten sonra, odama geldiğim zaman Rüstem Bey’i odamda, yuvarlak masanın kenarında oturmuş, elindeki kurşun kalemiyle bir kâğıda bir takım çizgiler, resimler yapmakta, can sıkıntısına mahsus bir vaziyet almış buldum. Ben de karşısına oturdum.

Rüstem Bey;

- Monşer, işin şaka ciheti yoktur. Paşa’nın on onbeş kişilik bir sofrada beni, âdabı muaşeretten bihaber farziyle tahkiri, tahammül edilecek bir hâl değildir. Sizin namusunuza tevdi ediyorum. Aramızdan başka hiçbir arkadaş bilmemek şartiyle Paşa’yı düelloya davet etmek ve bu suretle haysiyetimi muhafaza eylemek mecburiyetindeyim. Sizi vekil tayin ediyorum, Paşa’ya iblâğ ediniz.

Ben, hayretle Rüstem Bey’in yüzüne baktım:

- Düello mu?

- Evet.

- Paşa’yı öldürmek mi istiyorsunuz?

- Hayır, bilâkis ben ona zarar vermiyeceğim, ben öleceğim veya yaralanacağım. Bu suretle haysiyetim muhafaza edilmiş olacak.

Bunun üzerine yarım saat kadar münakaşa ettik. Rüstem Bey’i kandırmak mümkün olmadı.

Ben, derhal Paşa’nın odasına gittim, akıl ve mantığın kabul etmediği, Rüstem Bey’in bu çocukça ve mecnunane teklifini, şaka ve alay tarzında bir ifade ile Paşa’ya anlattım, her ikimiz birer kahkaha salıverdik.