Mutlaka büyük düşünmek

Milliyetçiler önce büyük düşünme özelliklerini kaybettiler... 20. Yüzyıl'ın ikinci yarısını "21. Yüzyıl Türk yüzyılı olacak" sloganı ve ümidiyle geçiren milliyetçiler, bu yüzyılın ilk çeyreğini hayal kırıklığıyla tamamlama aşamasındalar... Üstelik halkın büyük bir kısmının kendisini 'milliyetçi' diye tanımladığı dönemde, Meclis'te 'etnik bölücü' partinin bile gerisinde kalarak...

Bu yüzyıl 'Türk yüzyılı' olacaksa, buna önderlik edecek 'iç Türkler' neredeyse ilk 20 yılı fena ıskaladılar... Birbirini takip eden seçim yenilgileri milliyetçiler üzerinde trajik etkilere de yol açtı... Sürekli yenilmek 'mağlup' kimliğini 'kalıcı kimlik' hâle getirdi... Artık gözünü ufka dikemeyen, 'büyük iktidar'ı hayal bile edemeyen bir gerçeğe kapı aralandı...

'Büyük iktidar' hedefi hayalin bile ötesine geçerken, iktidar tatmini 'küçük iktidar'da, yani iç mücadelelerde aranır oldu... En yakınındaki kliği, hizbi veya arkadaşını yenince 'iktidar mutluluğu' yaşayan tuhaf bir psikoloji gelişti...

Zaman zaman kitle iletişim araçlarında bile rastladığımız "Ülkücülerin iktidar olmak gibi bir hedefi yoktur" veya "Ülkücüler aş-iş derdinde değildir" türünden yaklaşımlar, aslında iktidar duygusunun hangi küçük alanı tutmayla sınırlı olduğunu gösteren tipik örneklerdi...

***

Bu kayıp yıllardan sonra artık büyük düşünmek, eski hastalıkları yeni yapıya taşımamak lâzım... Gölgesinden herkesin yer bulacağı 'büyük iktidar'ı düşünmek, enerji ve zaman israfına yol açan alışkanlıklardan kaçınmak gerekiyor... Kurallı-kuralsız biçimde, herkesi yenseniz ve 'küçük iktidar'ı tamamen elinize geçirseniz ne olur? Cevabın koca bir 'hiç' olduğunu bütün milliyetçi hareket ağır bir tecrübeyle biliyor zaten...

Yeni parti çıkışı bu anlamda önemli... İnsanların kurucular listesinde, il ve ilçelerde, kongrelerde "Ben niye yokum, şu niye var?" diye dertlenecekleri bir alan olmayıp, milliyetçi eksenli 'büyük iktidar'ın izinin sürüldüğü bir alan olmalı...

İşe alımlarda, mülakatlarda ezilenlerin adalete kavuşturulması, milliyetçi bürokratların ötekileştirildiği bir düzenin değiştirilmesi, taşrada siyasetin finansmanında etkili olan milliyetçi iş adamlarının ambargodan ve baskıdan kurtarılması, etrafı ateş çemberi olan devletin millî politikalarla tahkim edilmesi gibi hayatî konular, kimin hangi parti içi koltuğa oturacağından çok çok daha önemli...

'Büyük düşünme' farkı burada kendisini göstermeli ve yenilgilerin getirdiği yılların alışkanlığı kesinlikle terk edilmeli... Ayrıca şunu da bilmek gerekiyor: Kalıp mücadele etmek isteyenler de son derece anlaşılır ve saygın bir tavır koyuyorlar... Başarılı olup olmayacakları elbette tartışılır ama bu onların eleştirilmesini, kınanmasını, husumet duyulmasını asla gerektirmez...

Ülke şartlarının ne getireceği bilinmezken, yüz yüze bakılamayacak hâle gelmek doğru değil... Milliyetçiliğin arkasına farklı toplumsal kesimleri koyarak, buradan bir iktidar projesi çıkarmak konuşulurken, eski yerlerinde kalarak mücadele etmeyi savunanlara karşı farklı bir dil tercih etmek stratejik de olmayacaktır... Böyle bir dil şimdilik yok ve olmamasında da fayda var...

***

Büyük düşünen, fikrinin iktidarını ister... Küçük düşünenin önceliği ise yapı içinde kendi pozisyonudur... Halbuki ülkede iktidar olamadıktan sonra o 'küçük iktidar'ını cebine koysan, her akşam evine götürüp, onunla yatsan ne olur? Ülkeye, Türk milliyetçiliğine ve Türk dünyasına katkın ne olur?

O yüzden hırsa, şahsî beklentilere ve kariyer arayışına boğmamak lâzım arayışları... Halit bin Velid, Uhut'ta ve Hendek'te Müslümanlara karşı savaştı... Uhut'ta Müslümanların yenilmesinde en önemli rol onundu... Bu şiddetli düşman Hudeybiye'den sonra Müslüman oldu... Kimse ona "Biz varken o yoktu, çay ocağından başlasın" demedi... Bu çok kabiliyetli savaşçı defalarca İslam ordularına komuta etti, savaşlar kazandı, tarih yazdı... Ehliyet dediğiniz böyle bir şeydi işte...

***

Büyük düşünmek... Büyük düşünmek... Büyük düşünmek... Eski alışkanlıklardan sıyrılmak... 'Küçük iktidar'ı elde tutma psikolojisinin 'büyük iktidar' düşüncesine zarar vermesini engellemek... Gerisi çok zor değil...

Yeter ki oluşturulacak alan, özelliksiz, sicili sıkıntılı, geçmişin kötü izlerini taşıyan kişilerin de olduğu 'dolgu alanı' değil, ortak paydası milliyet ve vatan duygusu olan ehil kişilerin bir araya getirildiği bir alan olsun...

Yazarın Diğer Yazıları