Nasıl bir “özerklik” isteniyor?

Günümüz modern devlet anlayışında halka en yakın birimler olarak yerel yönetimlere verilen önem giderek artmakta ve yerelleşmeye giden süreç demokratik rejimin önemli bir aşaması olarak değerlendirilmektedir. Özellikle Avrupa Birliği’nin yerel yönetimlerin güçlendirilmesini sağlamak üzere yapmış olduğu çalışmalar parçalayıcı değil bütünleştiricilik iddiasıyla sürdürülmektedir. Türkiye’de bu alandaki reformlara bakıldığında Avrupa Birliği’ne ciddi bir öykünme dikkat çekmektedir. Bu hedef standardizasyon açısından kabul edilebilir olsa da Türkiye’nin gelenekleri, kurumları ve kendine özgü yapısının göz önünde bulundurulması gerekliliği ortadadır. Son dönemdeki gelişmelerle birlikte yerelleşme, yerel özerklik ile siyasi özerklik konusundaki talepler iç içe geçmiş durumdadır. Oysa ki çağdaş yönetim anlayışında esas olan kanuni sınırlar içerisinde idari özerkliğin etkinleştirilmesidir. Yasalarımızda yerel özerklik kavramı yer almamakla birlikte Yedinci Beş Yıllık Kalkınma planında  “idari ve mali özerkliğe sahip mahalli idare birimleri oluşturulmasından”  bahsedilmektedir. Bu meseleyi zaman zaman kamuoyunun gündemine taşıyan araçlardan birisi Türkiye’nin 1992 yılında kabul ettiği Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’dır. 23 yıl önce imzalanan Özerklik Şartı’nın Türkiye’de süregelen özerklik tartışmalarıyla mecrasından çıktığı ve işlevselliğini yitirdiği söylenebilir. Zira bölücü terör sorunu ve etnik temelli siyasal hareketlerin Türkiye’deki varlığı yerelleşme yaklaşımlarını er ya da geç siyasal bir alanda tartışılır hale getirmektedir. Özellikle çözüm sürecinin ilerlemesiyle eş zamanlı olarak siyasal özerklik taleplerinin açıkça seslendirilmesi  “bölünme” korkusuyla şekillenen keskin bir karşıtlık meydana getirmektedir. 
Nasıl bir belge?
Avrupa Yerel Yönetimler Özerlik Şartı yerelleşme odaklı ve ademi merkeziyetçi bir yapıyı hakim kılmak amacıyla özellikle Doğu Avrupa’daki ülkelerde yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve geniş bir özerklik alanına sahip olmalarını temel almaktadır. Bu temel üzerinde yerel yönetimleri merkezi yönetimin müdahalelerinden korumak, esnekliğini sağlamak ve kendilerine en uygun yönetim yapısını seçmelerini sağlamak, söz konusu belgenin hedeflediği hususlar arasındadır. Böylelikle şartı onaylayan her ülkenin 12. maddede belirtilen paragraflardan en az 10 tanesi zorunlu olmak üzere 20 tanesini kabul etmesi istenmektedir. Avrupa Konseyi üyesi 47 ülkenin 45’i tarafından imzalanan belgenin bazı maddelerine 31 ülkenin çekince koyduğu görülmektedir. 
Türkiye’nin çekinceleri
Türkiye’nin çekince koyduğu temel başlıklar şu şekildedir: (1) Görev alanlarıyla ilgili olduğu takdirde tüm kararlarda yerel yönetimlerin görüşlerinin alınması. (2) Yerel yönetimlerin kendi iç örgütlenmelerini serbestçe belirlenmesi. (3) Seçilmiş organların yasal güvencelerinin genişletilmesi. (4) Başka ülkelerin yerel birimleri ile serbestçe ilişki kurulması, uluslararası birliklere ve derneklere katılma hakkı verilmesi. (5) Dağıtılacak kaynakların nasıl dağıtılacağının yerel yönetimlere sorulması. (6) Özerk yerinden yönetimin korunması için yargıya başvurma hakkı verilmesi.
 Türkiye’nin çekince koyduğu bu başlıkların bir bölümü, örneğin yerel yönetimlerin, yabancı ülke yerel yönetim birimleri ile kardeş şehir ilişkilerine girmeleri ve uluslararası birliklere üye olabilmeleri ve 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun ilgili maddelerine göre seçilmiş organların yasal güvenceleri sağlanmış durumdadır. Bu açıdan bakıldığında Türkiye çekince koyduğu bazı maddeler aslında fiilen uygulamaktadır.
Olumsuz algı güçleniyor
Şartın 4. maddesinde yer alan yerel yönetimlerin kendilerine tanınmış bütün hak ve özgürlüklerden yararlanmaları, 5. maddesinde; sınır uyuşmazlıklarının çözümünde ya da yeni sınırların tespitinde yerel topluluklara sorulması (referandum) 9. maddesindeki yerel makamların kanunun koyduğu sınırlar dâhilinde vergi, harç ve benzeri yükümlülükleri kendilerinin belirleyebileceği ve hükme bağlayabileceği şeklindeki ifadeler Türkiye’deki “siyasi özerklik” ve “bölünme” tartışmalarının kıskacında başka bir anlam kazanmaktadır. Her ne kadar  “kanunlarla belirtilen sınırlar çerçevesinde” , “kanuna aykırı olmamak kaydıyla” vb.. ifadelere yer verilerek bu endişeler giderilmek istenmişse de Türkiye gibi bölünme ve ayrışma temelli gayretlerin yoğun olarak yaşandığı ülkelerde olumsuz bir algı meydana gelmesi çok zor olmamaktadır. Bu açıdan Avrupa Birliği Özerklik Şartı’nda yer alan bazı hususlar bu yöndeki soru işaretlerini giderme konusunda yetersiz kalmaktadır. (Haftaya Siyasal Partilerin Özerkliğe Bakışı...)

Yazarın Diğer Yazıları