Nasıl Şeyhülmuhabirin (muhabirlerin şeyhi) oldum?



9. Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel makamında ben ve eşim Nedret’i kabul ettiğinde aramızda durup bizim için çok değerli olan bu pozu vermek lütfunda bulunmuştu.



Yıllardan 1995 idi... Takvimlerin Nisan ayının 27’sini gösterdiği Perşembe günü alışılmadık ve şaşırtıcı bir davet aldım. Tercüman Gazetesi’ndeki işime yakın olsun diye iki ay önce Yeniköy’den Şehremini İETT Büyük Garajı arkası Onbaşı Sokak’taki Kardeşler Apartmanı’na taşınmıştım. 3. kat komşumuz emekli Jandarma Albayı, eşiyle bize ziyarete geldi. “Hoş geldiniz” demeyi geciktikleri için özür dilediklerini belirttikten sonra, “Şemsi Bey, Cumhurbaşkanımız sayın Süleyman Demirel, eşinizle birlikte sizi, önümüzdeki Perşembe günü Çankaya Köşkü’nde ziyarete bekliyor!.”  dedi. Bir de 448 ile başlayan bir telefon numarası bıraktı...
Şok oldum, bu şekilde bana ulaştırılan böyle bir davete de hiçbir anlam veremedim... Daveti ileten emekli Jandarma Albayı benimle ilk defa karşı karşıya geliyordu... Eşi, eşimle de tanışmamıştı... Çok garip bir durumdu...
O gece meraktan uyuyumadım... Aklıma gazeteci arkadaşım Orhan Taşan geldi, Ankara’da devlet çevresiyle yakın ilgisi vardı... Telefonda kendisine durumu anlatıp bana bırakılan 448’li telefonu söyleyince, “Evet, bu Cumhurbaşkanlığı’nın telefon numarası” dediğinde rahatladım. Emekli Jandarma Albayını da hatırlatınca, “Genellikle emekli Jandarma subaylarına MİT’de görev verilebiliyor” izahında bulundu.
Eşim Nedret’in de ısrarı ile 448’li telefonu açtım, kendimi tanıttım. Bağlantı kuruldu ve karşımdaki Protokol Müdür Muavini Şevki Bey daveti tekrarladı;
“-Sayın Şemsi Sılkım Beyefendi, sizi aradığımızda telefonunuz cevap vermedi. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetimi de yeni telefon numaranızı bilmiyormuş. Gazetenizden de aranılmış ama sizi bulamamışlar. Bu yüzden başka mahalden sizinle temas kurduk... Sayın Cumhurbaşkanımız sizi sayın eşinizle birlikte 4 Mayıs 1995 Perşembe günü saat 20:15’de  Çankaya Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ndeki makamında kabul edecekler...”

***


Randevu günü saat 19:45’de eşimle birlikte Çankaya Köşkü kapısındaydık. 
Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü, bizleri iyi karşıladı ve tam  20:15’de kapıya kadar refakat etti. Cumhurbaşkanı Demirel bizleri makamından kalkarak ayakta karşılarken, bana sarılıp yanaklarımdan öptü, “Şemsi Bey, sizinle Tuzla’daki evimizde yemekte güzel bir sohbetimiz olmuştu... Geçen hafta gazetede bir yazınızı okuyunca aklıma geldiniz ve sizi bunun için davet ettim...” dedikten sonra eşime de iltifat etti:
 “-Maşallah Şemsi Bey’e iyi bakıyorsunuz...”
Sohbet koyulaştıkça beni de iltifatlara boğup gazeteciliğimi övdü. 1942 yılından bu yana muhabirlik yaptığımı; Kemal Ilıcak Tercüman Gazetesi’ni kurduğunda beni Haber Müdürü yaptığını, ancak muhabirliği bırakmamak için kabul etmediğimi, muhabirlikten büyük heyecan duyduğumu söyleyince müdahale edip şöyle bir lütufta bulundu;
 “ 50 yılı aşkın süre yazı yazan Burhan Felek Şeyhülmuharririn olduğuna göre, 53 yıllık muhabir olarak siz de Şeyhülmuhabirinsiniz!..”
Sohbet bitiminde ayrılmak için müsadesini istediğimde sayın Cumhurbaşkanı bir jest daha yapıp, “Pekala, başka bir gün İstanbul’da devam ederiz. Bugünün anısı için ziyaretinizin resimlenmesini arzu ediyorum.” dedi. Sonra koluma girdi, eşim ile ikimizin ortasında durup objektife poz verirken yine iltifatını esirgemedi:
 “Bu resim benim albümümde de yer alacak...”
Sarılarak vedalaşırken Özel Kalem Müdürü’ne, “TRT ve Anadolu Ajansı’na da haber verin. Meslekte 53 yılını muhabir olarak tamamlayan Şemsi Bey’i ’Şeyhülmuhabirin’ilan ettim..” talimatını verdiğinde mesleki hayatımın en büyük ödülünü almanın heyecanıyla ne diyeceğimi bilemedim...



Sayın Demirel’in Tuzla’daki evinde röportaj yaptığımda, bahçede bu resmi Şevket Uygun çekmişti.

Yazarın Diğer Yazıları