NATO zirvesi

Ülke içindeki yoğun gündem ve telaş, ülke dışındaki birçok önemli olayı ele almamıza engel oldu. Bu olaylardan birisi de ülkemizi yakından ilgilendiren 8-9 Temmuz 2016'da gerçekleştirilen NATO'nun Varşova zirvesidir. Zirveye, Türkiye'yi temsilen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan katılmıştır. Bu zirve dünya basınında çok tartışıldı. Bunun birçok nedeni vardır. NATO zirveleri 1990 öncesi seyrek yapılırdı. Genelde iki yılda bir zirve yapılır ve çok önemli konular konuşulur önemli kararlar alınırdı. NATO zirveleri büyük merak uyandırır ve dikkatle izlenirdi. Soğuk Savaş sonrası zirveler, birkaç tanesi hariç, çok dikkat çekmemeye başladı, ama, 4-5 Eylül 2014 İngiltere ve 8-9 Temmuz 2016 Varşova zirveleri büyük dikkat çekti ve ilgiyle izlendi.

***

Bu yıl yaşadığımız iç karışıklıklar ve Orta Doğu bölgesi merakı Batı'daki olaylara daha az ilgi gösterilmesine neden olmuştur. Varşova zirvesinin birçok özelliği vardır. Birincisi, NATO'nun Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi, üye ülkelerin sınırlarının korunması için Rusya'yı açıkça hedef almasıdır. Rusya sınırına asker yerleştirme kararıyla, Rusya'yı yeniden çevreleme gibi somut bir kararın alındığı zirve olmasıdır. İkincisi, NATO içinde klasikleşen Almanya-Fransa ikilisinin, ABD-İngiltere ikilisine karşı muhalif tavırlarını bir kez daha göstermeleridir. Üçüncüsü, Soğuk Savaş döneminde, Doğu Bloku'nun askeri örgütü olan ve NATO'ya karşı 1955'te kurulan ve 1991'de kapatılan "Varşova Paktı" askeri örgütünün genel merkezi Varşova'da NATO zirvesinin yapılması ve eski Doğu Bloku üyesi ülkelerin, Amerikan ve Batılıların askerlerinin ülkelerine yerleştirilmesini kabul etmeleridir. Birincisinden başlayacak olursak, bu zirvede, Rusya resmen NATO üyesi ülkelere ve uluslararası barışa bir tehdit olarak görülmüştür. Özellikle Rusya'nın Ukrayna politikası kabul edilemez bulunmuştur. NATO üyesi birçok ülkenin, doğrudan Rusya'nın tehdidi altında bulunduğu kabul edilmiştir. Bu nedenle, Baltık ülkelerine (Estonya, Letonya, Litvanya ve Polonya) dört bin kişilik NATO askerleri yerleştirilmesi kararlaştırılmıştır. ABD, Kanada, İngiltere ve Almanya, her biri biner asker vermeyi taahhüt etmiştir. Bunun anlamı Rusya sınırına asker konuşlandırmadır. Zaten Rusya da, bu durumu, kendisini çevreleme, kışkırtma ve düşmanca tavır olarak nitelendirmektedir.

***

NATO Genel Sekreteri M. Stoltenberg, Rusya ile yapılan 1997 antlaşmasına sadık kalınacağının altını çizmiştir. NATO uçaklarının Baltık ve Karadeniz'de güvenlik amaçlı "gökyüzü polisi" uçuşlarına devam edeceğini duyurmuştur. NATO, Varşova zirvesinde aldığı kararlarla Rusya'ya kuvvetli bir mesaj göndermiştir. Zaman içinde, Rusya'nın Baltık ülkelerine karşı tehditlerindeki dozunun seviyesi bu mesajın ne kadar etkili olduğunu gösterecektir. Zirvenin ikinci özelliği birincisi kadar önemli olan ve artık klasikleşen, ABD-İngiltere ikilisine karşı, Fransız-Alman ittifakının tekrar açıkça gösterilmesidir. NATO'da alınan kararların oy birliğiyle olduğunu ve neticede ABD-İngiltere ikilisinin istediği kararların çıktığına göre ciddi bir sorun olduğunu düşünmek pek doğru olmayabilir. Ama bu iki güçlü ülke, itirazlarını belirterek, farklı düşünmelerine rağmen müttefik olmanın gereği olarak bu kararları onayladıklarını vurgulamak önemlidir. Fransa ve Almanya dışişleri bakanları, Jean Marc Ayrault ve Frank Walter Steinmeler, ortak deklarasyonlarında, NATO üyelerini, 'Rusya ile kör bir çatışmaya girilmemesi ve NATO'nun varlığının devamının gerekçesi olarak da Rus tehdidini beslememeleri gerektiği konusunda uyarıyoruz, Rusya sınırına, tahmini bir Rus tehdidi için birkaç bin daha asker göndermenin ne gereği ne de zorunluluğu vardır', diyerek sert bir dille alınan kararın doğru olmadığını belirtmişlerdir.

Yazarın Diğer Yazıları