NATO’nun 28 Şubat Kararları yürürlükte!

28 Şubat süreci de 12 Eylül gibi alışageldiğimiz türden bir ABD/NATO darbesiydi. MGK’nın 28 Şubat Kararları’nın yürürlükten kaldırıldığına dair haberlerin ise doğruları ne kadar yansıttığı şüphelidir. Çünkü iyi biliyorum ki, Başkent’teki belediyeler bile “İrticaî Faaliyette Bulunan Personel” hakkında 1988’den itibaren hazırladıkları fişleme listelerinin sonuncusunu daha birkaç gün önce İçişleri Bakanlığı’na gönderdi. Oysa, 14 Aralık 2010 tarihli Başbakan Erdoğan imzalı genelgeye göre sözkonusu bütün işlem ve düzenlemelerin yürürlükten kaldırılması gerekiyordu.
MGK’nın 406 sayılı Kararı ve bunun Ek- A’sı olarak bilinen meşhur 18 maddelik tedbirler listesini imzaladı diye Erbakan’ı eleştirenler hükümete geldiklerinde kendileri de sözkonusu kararı Başbakanlık Takip Kurulu marifetiyle uygulamaktan yüksünmedi. Şimdi kaldırıldığı açıklananlar ise sadece fişleme listeleridir. Yoksa 28 Şubat neredeyse bütün kurumlarıyla ayaktadır. 8 yıllık zorunlu eğitim, yeni İmam Hatip Liselerinin açılmaması, ilköğretim öğrencilerinin Kur’an Kursları’na gidememesi, dini kesimlere ait okul, yurt, dersane vb. kurumların sıkı denetlenmesi, başörtü yasağı, re’sen emekliye sevkedilen subay ve astsubayların kamuda görevlendirilmemesi, pompalı silahların yasaklanması ve benzeri bütün yasaklar hâlâ yürürlüktedir.
Sorun din/laiklik konuları ile sınırlı değil. Yükselmeye başlayan Anadolu Kaplanları yeniden kafeslerine sokularak ABD, Avrupa ve İsrail şirketlerinin Türkiye temsilcisi pozisyonundaki holdinglerin önünü açan kararlar da sorgulanamıyor. Aksine bu kararları alan kimi paşalar holding ve banka yönetim kurulu üyeliklerine atanarak ‘yeşil sermaye’ düşmanlığının nimetlerine ortak edildiler. Halen de ediliyorlar. Bu bağlamda “Orduda ve Yargıda Darbeci Kuşatma” kitabını yazan Emekli Askeri Hakim Yusuf Çağlayan’ın ‘içeriden gözlemleri’ dikkat çekicidir. 28 Şubat’ta eşi başörtülü gerekçesiyle ordudan uzaklaştırılan Çağlayan, yine o dönem ‘irticacı’ olarak fişlenen ve kamuoyunca tanınan büyük bir şirkete avukatlık başvurusunda bulunur. Kabul edilmeyen müracaatın gerekçesi şudur: Kendisinden önce emekli bir general bu holdinge gelir ve görevlendirildiğini bildirir. Astronomik miktarda dolar üzerinden alacağı maaşını belirtir, binayı dolaşarak kendisine makam odası seçerek tefriş edilmesi talimatını verir. İş yapmadan maaş alsa ve kimin tarafından görevlendirildiği bilinmese dahi emekli paşadan korkularına Çağlayan’ı işe alamazlar...
Çevik Bir Paşa’nın İsrail’le hükümete rağmen ve TBMM’nin onaylamadığı Askeri İşbirliği anlaşmaları da halen yürürlüktedir. M-60 Tank modernizasyonu ihalesi, MKE’nin daha hesaplı ve daha iyi yapma teklifine rağmen İsrail IMI firmasına verilmiştir. M-47 ve M-48 model 342 tankın top, silah, atış kontrol sistemleri ile dizel motora çevrilmesi işlemlerini başarıyla gerçekleştirdiği bilinmesine rağmen ihale yangından mal kaçırırcasına dönemin başbakanı Ecevit’e hastanede yatarken imzalatılmıştır. Milli İmkanlarla Modern Tank Üretimi Projesi kapsamında ALTAY tankının üretileceği ilk duyurulduğu zamanlara denk geldiğini de hatırlatırsak niçin milli bir savunma sanayii kuramadığımız daha iyi anlaşılır. Bu dosyayı açabilecek bir hükümeti görebilir miyiz acaba?
28 Şubat’ta asıl mesele din - laiklik bağlamında değildi. İmam Hatip bahanesiyle Meslek Liseleri, başörtüsü gerekçesiyle toplumun huzuru, irticacı subay denilerek NATO’nun Orta Doğu ve İslam dünyasına yönelik hedeflerine karşı konulabilecek kadrolar tasfiye edildi. Yeşil sermaye denilerek Anadolu Kaplanları zincirlendi. ‘İrtica brifingleri’ ise bağımsız yargıyı ve üniversiteleri basit bir ideolojik aygıt konumuna indirgeyen kurgulardı.
Margaret Thatcher, 1996 yılında “İslamcılık Yeni Bolşevizmdir” konulu konferansında dünyayı Batı ve diğerleri (The West and the Rest) olarak bölüyordu. ‘İslami Terör’ (Islamic terror) ifadesini ise Thatcher’den önce bizzat NATO Genel Sekreteri Willy Claes 1995’de kullanmaya başlamıştı. Claes, NATO’nun, yükselen İslami köktendincilik ve silahlanma tehdidine karşı Kuzey Afrika ve Orta Doğu ülkeleri ile yeni bağlantılar kuracaklarını da açıklamıştı. NATO, İsrail’in yanısıra Cezayir, Mısır, Ürdün, Moritanya, Fas ve Tunus’la “Akdeniz Diyalogu” programı ise 1994’te başlamıştı! Bugün bölgede peşisıra patlayan devrimlerin kaçınılmaz olduğunun çok önceden öngörüldüğünü ve ön tedbirlerin alındığını söyleyebiliriz!

Yazarın Diğer Yazıları