Ne bileyim ben senin cama geldiğini!

Tayyip Erdoğan, Diyarbakır'da iftar programında konuşurken prompter arızalandı. 15 saniye kadar ekrana bakarak bekleyen Erdoğan, görüntü gelmeyince yakın korumasını yanına çağırdı. Koruma, konuşma metnini promptera aktaran kişinin namaza gittiğini söyledi. Erdoğan da "Allah Allah, benim iznim olmadan namaza mı gidilir, dangalak" gibi sözlerle cevap verdi. Bir süre sonra arıza giderildi ve Erdoğan konuşmaya devam etti.

Bu görüntüleri mitingde izleten Muharrem İnce ise "Ben size yürekten, ciğerden konuşuyorum, içimden gelenleri söylüyorum. Konuşma iki şekilde yapılır, küçük notlar alırsın, içinden geldiği gibi konuşursun. Bir de cam var cam, yazılanları okur, sen de ezbere konuşuyor zannedersin. Cam bozuldu. Camdan konuşanlar bu sorunu çözemez, candan konuşanlar bu sorunu çözer" dedi.

***

Hani bir türkü vardı, "Kara kaşlı yar söyle derdini, ne bileyim ben senin cama geldiğini, camdan sevdiğini gönül verdiğini" diye... Erdoğan da yıllardır camdan konuşuyor. Gerçi yıllar önce halkın ilgisini çeken ilk konuşmalarını irticalen yapıyordu. O zamanlar daha ziyade ideolojik ezberini kullandığı için bir sorun yaşamıyordu. Fakat ülkeyi yönetmeye başlayınca ideolojik ezber yetmedi. Her türlü ideolojiden veya pragmatik düşünceden faydalanan metin yazarları çalıştırmaya başladı. Fakat bu defa başka bir sorun çıktı. Metin yazarlarının yazdığı konuşma metinlerini içselleştiremediği için unutuyor ve beş dakika sonra kendi söylediklerine aykırı sözler söylüyordu.

Elbette prompterdan konuşma yapmak, bir imkândır, kullanılabilir, bir itirazım yok. Fakat bu kadar sıklıkla konuşursanız, metin yazarlarının sayısını artırmanız gerekir. Bu durumda çelişkili bakış açıları ortaya çıkabilir. Gerçi son kontrolü yapan bir kişi olursa çelişkiyi giderebilir ama bazı konuları o da göremez.

***

Seçmen, bu karmaşık durumdan, bugüne kadar olumsuz etkilenmedi, Tayyip Erdoğan her seçimi kazandı. Şimdi ise mitingler sönük geçiyor, iftar programlarında generallerin siyasi konuşmaları alkışlaması yadırganıyor, prompter bile arızalanıyor, işin başındaki adam, sistemi çalıştırıp camiye gidebiliyor. Allah'ın huzuruna gitmek için Cumhurbaşkanı'nın huzurundan ayrılmakta bir sakınca görmüyor.

Oysa önce görev yapılır, namaz sonra kılınır. Bunu düşünemeyecek bir kişiye prompter cihazının sorumluluğunu verirsen olacağı budur. Az önce ne söylediğinin farkında olmadığın için cümlenin sonunu getiremezsin. Türkiye de böyle yönetiliyor işte! El yordamıyla!

***

Askeri Casusluk hâkimi de kaçarken yakalandı!

Edirne'de, 'Askeri Casusluk Davası' kapsamında İzmir'deki mahkeme heyetinde yer alan ve hakkında FETÖ/PDY terör örgütüne üye olmak suçundan yakalama kararı bulunan hâkim İsmail Kurt, doktor, öğretmen ve mühendislerin de yer aldığı 11 kişilik grupla birlikte Yunanistan'a kaçmak isterken yakalandı. Hâkim Kurt'un ve diğer şüphelilerin üzerinde sahte kimlikler ve yüksek miktarda döviz ele geçirildi.

İzmir'deki Askeri Casusluk Davası'nın meslekten ihraç edilen savcısı Zafer Kılınç da Nisan ayında Yunanistan'a kaçarken yakalanmış, çıkarıldığı mahkemece FETÖ terör örgütü üyeliği suçundan tutuklanmıştı.

Savcılar ve hâkimler soruşturmalarından ve kararlarından dolayı, ülkeyi terk eder mi? Ediyorsa, nasıl bir suç işlediklerini çok iyi biliyorlar demektir. Fakat hâlâ onların açtığı davalarda yargılananlar var. Hukuk sisteminin bir an önce bu sorunu ortadan kaldırması gerekir. FETÖ'cü savcıların açtığı davalar ve FETÖ'cü hâkimlerin verdiği kararlar ortadan kaldırılmalıdır. Çünkü onların hedefi Türk ordusunu ve millî direnci çökertmekti ve casusluk yapan kendileriydi.

Yazarın Diğer Yazıları