Ne diyelim

Başbakan hükümetin yeni kabinesini açıkladı. Ne diyelim, inşallah hayırlara vesile olur. Bu hükümette, çok önemli isimler çok önemli bakanlıklara getirildi. Bunlardan biri de Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’dir.
Yani eğitimden anlayan bir kişi, öyle olmasa hiç profesörlük unvanını alabilir miydi?.. Siz zannediyor musunuz ki herkes profesör olabilir. Ya üstün bir zekâya sahip olup, o zorlu merdivenleri yorulmadan çıkacaksınız, ya da bir yerlerden destek alacaksınız.
Eminim ki sayın bakan o merdivenin her basamağını çıkarak oralara yükselmiştir. Üstelik sadece profesör olarak memlekete hizmet etmemiş. On parmağında on hüner olması nedeniyle birçok önemli kuruluşu da sevk ve idare etmiştir.  Çoğu ülkeden daha çok nüfusa sahip olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi de bunlardan bir tanesidir.
Üniversite hayatı ve belediye çalışmaları derken, öyle deneyimler kazanmış olacak ki başbakanın dahi dikkatini çekmiş. Ülkeye daha büyük hizmetler etme adına başbakanlıkta görevlendirilir. Ülkenin bu günlere gelmesinde büyük emeği olan Ömer Bey, daha büyük yetkilerle donatılmak üzere önce vekil, bilahare bakan yapılır.
Hizmette sınır tanımayan bakan, kitaplar yazıp beyanatlarda bulunmaya başlamıştır. Böylesine bir değerin kıymetini başbakan anlamış anlamasına da ne hikmetse YÖK anlayamamış. Anladıysa da kıskançlıktan olacak ki  “İşletme Yönetimine Giriş ” adlı kitabında aşırma yaptığı gerekçesi ile Üniversite yönetiminden uzaklaştırılmıştır.
Acı olanı ise mahkemeye yapılan itiraz sonucu mahkeme de YÖK’ü haklı bularak kitabın aşırma olduğuna karar vermiştir. Böylece prof. unvanı elinden alınan Ömer Beyin mağduriyetinin giderilmesi için aranan çözüm bugünkü duruma gelmesine vesile olur.
Sayın Bakan da yazılı eserlerim iptal edilirse ben de şifahi anlatırım diyerek beyanatlar verir. İşte o meşhur beyanatlarının birinde  “Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıçta ortaya koyduğu bütün temel ilkelerin laiklik, cumhuriyet ve milliyetçilik gibi tüm temel ilkelerin yerine, daha çok katılımcı, daha ademi merkezi, daha Müslüman bir yapıya devretmesi sorumluluğu ve artık bunun zamanının geldiği düşüncesini taşıyorum” demiştir.
Açık bir ifadeyle laikliğin kaldırılıp yerine şeriat hükümleriyle karar verilen, Cumhuriyetin kaldırılıp yerine monarşi mutlakıyetin getirilmesi, milliyetçiliğin yerini ise ümmetçiliğin almasını arzulamaktadır. Bugün ise hükümeti devirmek ve Meclis’i ilga suçlarından onlarca kişi hapislerde yatıyor.
Yukarıdaki sözlerin sahibi ise bugün Milli Eğitim Bakanı. Temsil ettiği bakanlığın ise kanunu olan 1739 sayılı yasanın 2. Maddesinde şöyle der: Türk milletinin bütün fertlerini, Atatürk inkılâp ve ilkelerine ve anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine; Türk milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren, ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmektir... 
Acaba sayın bakan bu yasalara bağlı kalıp geçmişini inkâr mı edecek? Yoksa yasalarda değişiklik isteyerek daha önce taşıdığı düşüncenin hâkim olması için mi çalışacak? Bunu milletin bilmesi hakkı olsa gerektir.
Ayrıca milleti millet yapan bir kısım değerler vardır. Bunların temelinde de mensubu olduğu milleti sevmek gelir. Milletini sevmek ise milliyetçiliktir.
Okullarda çocuklara millet sevgisi verileceğine göre milliyetçilik yapmış olmaz mıyız? Yoksa çocuklara birbirinize hasım mı olun diye eğitimde bulunacağız? Milletini sevmeyen bir fert ülkesi uğruna şehit olur mu?  Uğruna şehit olunmayan vatanda bağımsız yaşayan millet bulunur mu?
Cumhuriyet rejimi, günümüzün en demokratik rejimi değil mi? Dünyada örnek gösterilen ülkeler cumhuriyetle idare edilmiyor mu? Çocuklarımıza en güzel rejim cumhuriyettir yerine mutlakıyeti, meşrutiyeti mi öğreteceğiz?
Neden her iktidarın uğraş alanı Mili Eğitim olur? Çünkü gelecek nesiller okullarda şekillendiği içindir ki herkes fikrinin öğretileceği yegâne yer olarak buraları görmesindendir. Bir zamanlar da özellikle getirilen müsteşar yardımcısı zat benzeri sözler söyleyerek Türklüğe hakaret etmişti de kendileriyle söylediklerinden dolayı mahkemelik olmuştuk.
Yarınlarda okul çocukları birbirinin harçlığını, ders araç gereçlerini aşırmaya kalkarlarsa, sınavlarda kopya çekerlerse yapmayın bu bir suçtur diyebilecek miyiz, yoksa aferin böyle devam edin mi diyeceğiz.

Yazarın Diğer Yazıları