Ne olacak bu şikâyetler?

Binali Yıldırım, mağdurlar edebiyatı yapıldığını ihsas ediyor ve üstelik gülüyor. 100 bini geçkin insanın açığa alınmasından, 32 bin kişinin içeri atılmasından, binlercesinin işinden olmasından bahsediyoruz!

FETÖ'cüler ellerini kollarını sallayarak gezsinler, yeni planlar yapsınlar, yeni düzenekler kursunlar; beri tarafta, cemiyetin en ince damarlarına sızmış, bu "örgüt"ün, örgüt olduğunu bilmeden kıyısından, arasından, ötesinden, berisinden; dokunarak, sürtünerek, iterek, itilerek geçmiş insanlar, "darbe"nin müsebbibi gösterilsinler!

Ne olursa olsun, 100 bini aşkın (daha arkası geliyor) insan, bu ülkenin insanı... Bunları siz ne zaman ikaz ettiniz? "Bunlar kanun dışı örgütlendiler, cemiyetin bütün katlarına sirayet etmişlerdir, kendinizi koruyun!" dediniz mi?

Bank Asya'ya, su faturası, telefon faturası ödeyeni, mekân yakınlığından dolayı para yatıranı, havale yapanı bile işinden ettiniz. İyi ama o bankayı açık tutan sizsiniz. Ortalık durulunca, "mağdurlar" sizi mahkemeye verseler ne diyeceksiniz?!

Bir "17/25 Aralık 2013 milâdı" sözüdür, gidiyor. Siz mahkeme misiniz ki, "milât" diyorsunuz?! O tarihten sonra da "örgüt" her yerde faaliyetteydi. İnsanların ister istemez temasları oluyor. Şimdi, parmağı değeni bile işinden ettiniz. Önce sizin istifa etmeniz gerekmez mi?! ("En azından" diyorum, gerisini söylemiyorum!)

17/25 Aralık'ta açık vermeniz yüzünden, "örgüt" darbeye girişti; bu yüzden insanlar tereddütte kaldılar. Bunu da düşünmelisiniz. "Örgüt"e koz veren de sizsiniz.

Çok mektup geliyor. Biz gazeteciler, mağdurların ıstırabını "yukarı"ya duyurmak zorundayız. "Yukarı", mağdurların bizi kandırdığını, kullandığını, "mağdur edebiyatı" yaptığını ispat etmekle mükelleftir.

"Yukarı"ya ulaşan şikâyetlerle biz gazetecilere gelen şikâyetler arasında hiçbir fark yoktur.  Yalnız, gazeteciye gelen şikâyetleri bütün halk okuyor ve "Vay anasını!... Öyle mi?" diyor.

Devlet, içeri attığının bari karnını doyuruyor. Ya dışarıya attığı ne olacak? Karnı doyacak mı? Evine bir lokma ekmek götürebilecek mi?

Size asıl tehlikeyi söyleyeyim: 100 bin mağdur, diyoruz ama bu 100 bini beşle, onla çarpın... 1 milyonu geçer. İnsanlara ölümden ölüm beğendiriyorsunuz.  Ya "Ölmüş eşek kurttan mı korkar!" der, asıl şimdi FETÖ'ye aldanırlarsa... (Valla, kulağımı çektim, cuk cuk yaptım, parmaklarımı yumup tahtaya vurdum! Aman! Allah esirgesin!)

Devlet asıl suçlunun peşinde olmalıdır. Talî veya kandırılmışlar çok sonraya gelirler... Devlet, insanını itmemelidir; kazanmalıdır.

"Örgüt"ün adını bile tescilleyemediniz. "FETÖ", örgüt adı da yanlış ama, biz "Devlet büyüklerimizden daha iyi mi bileceğiz, onlar öyle diyorsa öyledir." dedik. Neydi? Bir şey daha diyor büyüklerimiz, "Paralel Devlet Yapılanması"...

17 Ağustos 2016 günü "FETÖ mü, Fethullahçı mı?" başlıyla yazdım. Dünyada bütün örgütler, kendileri adlarını belirlemişler öyle anılmışlardır. Sonra, aynen benim gibi, Hürriyet'ten Murat Yetkin de, iki gün önce "Fethullahçılarla mücadelede zaaflar" başlığı altında hemen hemen benimle aynı kelimeleri kullanarak, böyle adlandırmanın, örgütle mücadeleye zarar vereceğini yazmıştır.

Önce kiminle mücadele ettiğinizi, asıl suçluların kim olduğunu bilin; garibanlara yüklenmeyin! 

Yazarın Diğer Yazıları