Ne oldu da, böyle oldu?

İki samimi dostun bir birlerine düşman olabilmeleri için aralarında çok önemli olayların vuku bulması gerekir. Basit nedenlerden dolayı dostlar arasında kırgınlıklar olsa da düşmanlık olmaz. İki dost arasındaki düşmanlık ise geri dönülmez bir yola girildiğinin göstergesi demektir.
Son günlerde dostlar arasında düşmanlıkların sık sık yaşandığını duyar olduk. Demek ki dost görünenler arasında çıkar bölüşümünde o kadar büyük anlaşmazlıklar çıkmış ki, birlikte yürüdükleri yolları dahi ayırmışlar. O yolda yürürken yağan yağmurda ıslanmamak için kullandıkları şemsiyeyi bile parçalayıp atmışlar.
O dostluğun, düşmanlığa dönüşmesinin en bariz örneği ise cemaat ile hükümet arasında yaşanandır. Hükümet her konuda cemaate toz kondurmayıp söz söyletmezken, birlikte yürüttükleri çalışmalarla kurumları ve kişileri dahi ele geçirmişlerdi. Geçiremediklerini ise çeşitli vesilelerle azaphanelere göndermek suretiyle çile çektirtiyorlardı.
Öylesine bir aşk ile bir birlerine bağlı olduklarını söylüyorlardı ki, cemaatin önde gelenlerinden olan öğretim üyesi Prof Akgündüz  “Kur’an ve Peygamberin AKP-Gülen cemaati ittifakını emrettiğini” söyleyecek kadar ileri götürmüştü işi. Kontrolleri altındaki medya organlarıyla bir birlerini cilalayıp parlatırken, başkalarını tu kaka ediyorlardı.
Devlet imkânları peşkeş çekilerek, kadrolar bölüşülmüş ve inançlar unutularak varsa yoksa yandaşların kazanımları olmuştu. Tüm bu yapılanlar ise millete iyi yapılmış hizmetler olarak takdim edilerek beyinler yıkanıp yutturulmaya çalışılıyordu.
Her iki taraf bu bir kara sevdadır, bizler sırt sırta verdikçe dünyanın en güçlü silahları bile bize zarar veremez diye öğünüyorlardı. Unuttukları ise Allah’ın adaletiydi. Yapılanların er veya geç bir gün hesabının sorulacak olmasıydı.
Nitekim sonuçta soruldu da. MİT soruşturmasıyla başlayan süreç, beraberinde birçok olayı da tetikleyerek bir tufana dönüştürdü. Çıkan bu tufanın oluşturduğu hortumlar ise ortalığı toz dumana katarak bir yıkıma neden olmuştur. Meğer o görünen aşkın sahte olduğu, ilişkilerin ise bir çıkardan ibaret olduğuymuş.
Ortaya çıkan belgeler de göstermektedir ki; hükümet gücünü koruma ve yerini sağlamlaştırma adına 2004 yılında yapılan Milli Güvenlik Kurulu’nda şimdiki Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Başbakanın hocam diye hitap ettiği Genelkurmay Başkanı’nın da imzasıyla alınan cemaati bitirme tavsiyesinin meğer olgunlaşması beklenirmiş.
Görülen ise sahte aşkın bitip, ayrılığın geldiği zamandır. Bu ayrılık alınan kararın uygulamaya konulmasıyla bir kez daha netleşmiştir. Buna neden ise hükümetin güçlenip kök salarak yeni sevdalara kapılması sonucudur. Yeni aşkı nedeniyle cemaatin sevgisine ve desteğine ihtiyacı kalmadığını ilan etmiş bulunmaktadır.
Yaşananları basit bir dershane kapatma olarak görmek, körlükten başka bir şey değildir. Dershanelerin arkasından sıra cemaat evlerindedir. Kamuoyunda evlerde kızlı erkekli kalınıyor diye namus bekçiliğine soyunmanın arkasında yatan neden ise cemaat evlerini kapatma amacı taşımaktadır. Bir taraftan gelirleri kesilen, diğer taraftan taban oluşumuna izin verilmeyen cemaat ise köşe başlarını tutmuş adamlarıyla karşı taarruza geçmeye başlamıştır.
Çıkacak bu savaşta karşılıklı iki eski sevgili zarar görmeyecek. Eğitim baltalanıp, ortaya dökülecek kirli çamaşırlarla ülkemiz içte ve dışta onarılması büyük yaralar alacaktır. Bu durumda Türk milletini ilgilendiren ise birilerinin çıkarını savunmak olmayıp, milletimizin çıkarlarını düşünmektir.
Kendi çıkarları ve milletin aleyhine olan konuları gündem saptırmak suretiyle halktan saklama adına yapılanlar onay bulmayacaktır. Biz mazlumlar olarak gücümüz olmayabilir, ancak her daim sığındığımız Allah’ımız var. O her şeyi görüp bilendir. Mazlumları koruyup kollayandır.

Yazarın Diğer Yazıları