Ne yapmalıyız?..

Özal’ın “Benim damarlarımda da Kürt kanı dolaşıyor” ve  “Bir koyup üç alacağız” diyerek halkı etnik gruplara ayırarak binlerce Peşmergeyi ülkeye yerleştirmesiyle başlayıp, düşman hale getirdiği kardeşler arasında başlayan ayrılık günümüzde daha da vahim hale gelmiştir.

Şimdi ise Özal’ı kendine rehber aldığını söyleyen siyasal İslamcı iktidar, ülkeyi soktuğu çıkmazdan kurtarma adına ayrılıkları körükleyerek peşkeşleri artırmaktadır.
İktidara geldikleri günden itibaren başladıkları kapı arkası politikalarıyla, önce insanları, senden benden, Alevi Sünni ve etnik yapılara ayrıştırarak bir taraftan kendi gücünü korumuş, diğer taraftan ülkeyi bölünmenin eşiğine getirmişlerdir.
Tüm bunları yaparken Kürtçülerle paydaş olup, yapacaklarının yol haritasını birlikte yapmışlardır. Bunu yapabilme adına adada Moda’da buluşarak, ilk iş Türk mührünü ülkeden kazımak olmuştur. Müteakiben geçmişte yaşanan olayların kabuk bağlamış yaraları, tekrar kanatılarak insanlara acı verilmeye çalışılmıştır.   
Yapılanlardan ortaya çıkan sonuçlara bakıldığında ise üniter yapının hiçe sayıldığı, Türk’üm demenin ırkçılık olduğu, İnsanlarımızın diri diri yakıldığı, şehitlerin gelmeye devam ettiği, ulaşım hakkının engellendiği, kimlik kontrollerinin yapıldığı, bayrağımızın indirildiği ve belli bölgenin Kürtler dışındaki insanlardan arındırılmasıyla sonuçlanmıştır. Elektrik paralarının toplanamadığı, vergilerin alınamadığı, köy, kasaba ve şehir isimlerinin değiştirilmesiyle devam edilmiştir.
Özal’ın ülkeye yerleştirdiği Peşmergelere ilaveten, günümüz iktidarının Yezidileri, Suriyeli Arap ve Kürtlerini Türkiye’ye getirerek etnik yapıyı değiştirmeye yönelik çalışmalar başlatmışlardır. Gelenlerin kendi dillerinde eğitim yapmaları desteklenerek, kendi insanımızdan esirgenen vergilerimiz bunların her türlü giderlerinde kullanılmıştır.
Yıllardır birlikte yaşadığımız Kürtler, ayrı bir millet olarak kabul edilerek devletleşmeleri yolunda her türlü imkân seferber edilmiş. Diğer yapılanmaların yanında eğitim alanında da önce dershaneler ve üniversitelerde Kürtçe eğitime izin verilmiş, peşinden okullarda seçmeli ders olarak okutulması ve özel okullar gelmiştir. Şimdi ise devlet tarafından Kürtçe eğitim verecek okulların açılması çalışmaları başlatılmıştır.
Bölücü Kürtçüler tarafından bunlar da yeterli görülmeyerek, o bölgedeki okullarımız yakılıp, öğretmenlerimizin hayatı tehlikeye atılmış. Milyonlarca lira zararın yanında, bölgede Türkçe eğitim engellenmek suretiyle bağımsızlık yolunda bir adım daha ileri gidilmiştir.
İktidar bu durumu çözüm sürecini engellemeye yönelik hareketler olarak halka takdim ederken, güvenlik güçlerinin önlem almalarına dahi izin vermemiştir. Paydaşları ise hem süreci yürüteceklerini hem de  “Sivil itaatsizlik”  haklarını kullanarak her türlü eylemi yapacaklarını söylemişlerdir. Kısacası biz bedel ödeyerek haklarımızı söke söke aldık demektedirler.
Tüm bunlara ilave olarak Milli Eğitim’de yapılan icraatlarla ülke parçalanmaya doğru hızla giderken, İmam Hatip Liseleri’nde ses bayrağımız yasaklanarak siyasi İslamcı nesiller yetiştirmek için hızlı bir şekilde çalışmalar başlatılmıştır.
Ey benim Türk kardeşim; IŞİD’e katılıyorsun. Ermeni’yle Ermeni, Kürt’le Kürt oluyorsun. Kefenini giyip seni yok etmek isteyenlerin uğruna ölmeye hazır olduğunu söylüyorsun. Geleceğini kendi elinle yok etmek için çırpınıyorsun. Sıkışırsam da her şeyi yaparım diye övünüyorsun. Hiç düşündün mü? Yaparım dediklerini neyle, kiminle ve hangi güçle yapacaksın? 
Irak’taki Türkmen, Doğu Türkistan’daki Uygur ve Kırım’daki Tatar kardeşin ne yapabildi? Geçmişte Bulgaristan’daki kardeşlerin bir şey yapabildi mi? Sen bilmez misin ki Türk’ün Türk’ten başka dostunun olmadığını. Boşuna böbürlenmeyeceksin. Sen demokratik haklarını kullan yeter. Yoksa yarın çok geç olabilir.

Yazarın Diğer Yazıları