Ne yaptığınızı biliyor musunuz?

Geçmişten günümüze Türklüğü yok sayıp, hakaret ederek güya İslamiyet’i ön plana çıkarmaya çalıştıklarını söyleyerek yoluna devam etmeye çalışanlar zirveye ulaşmış durumdalar. Zirvedeki oksijen varlığı ve başarının sarhoşluğu olsa gerek ki, yaptıklarının fevkinde değilmişçesine bağırıp çığırarak, hakaretler eşliğinde sağa sola koşuşturup durmaktalar.
Öyle ki, kâh Türk milliyetçiliğini ayaklar altına alıp çiğnediklerini söyleyerek, kâh tek millet ve tek devlet sloganları ile gaz almaya çalışmaktalar. Bir bakıyorsunuz milleti otuz altı etnik kökene ayırıyorlar, bir bakıyorsunuz gönül alma adına halka ulufe dağıtır gibi haklar vereceklerini söylüyorlar.
Şûralar düzenleniyor, akil adamlar oluşturuluyor ve raporlar yayınlattırılıyor. Bunlara karşı çıkanlar ise hain ilan edilip, eylem yapanlar ya vuruluyor ya da gaz bombalarıyla dağıtılıyorlar. Daha da olmazsa kodese atılıyor. Amiyane tabirle taşlar bağlanıp köpekler sokaklara salınıyor.
Yapılanlar halk tarafından hazmediliyor. Daha kötüsü ise bölücülerle pazarlığa oturuluyor. Onların istekleri bir bir not alınıp, demokratikleşme adına halka dayatılıyor. Çözüm adına ülkenin çözülmesi için paketler düzenlenerek basına sızdırılmak suretiyle nabızlar tutuluyor.
Paketin adı demokratikleşme olup, esası ülkenin bölünüp vatandaşları kamplaştırarak düşman kardeşler haline getirilmesidir. Amaç ise halkın birbiriyle uğraşması sonunda kendilerinin rahatlıkla gücü ellerinde bulundurma sürelerini uzatmak. O uzun süreli güçle oluşturdukları yandaşlarla ilelebet güç sahibi olmak. Bazıları ise bu zaafı çok iyi değerlendirerek çıkarlarının gereğini yapıp, yıllardır hayalini kurdukları süfli emellerine nail olmanın gayreti içerisine girmişlerdir.
Hazırlanmış olan, ancak kamuoyuna deklare edilmeyen paketin içeriği ise basına sızdırılan ve yapılan açıklamalarla ipuçları verilen veya aleni yapılan çalışmalarla ülkenin asli unsuru olan Türklüğü yok ederek yeni uluslar oluşturmak için kamuoyunun nabzı tutulmaya çalışılmaktadır. Geçmişte ülkenin başına bela olan Ruhban okulunu yeniden açarak, Süryanilere ve diğer azınlıklara ana dilde eğitim hakkı tanımak suretiyle Hıristiyan âlemini arkalarına almak. Dershaneleri kaldırmak bahanesiyle özel okullara dönüştürerek daha önce belirledikleri otuz altı etnik grubun kendi dilinde eğitim yapmasını sağlamak suretiyle millet olma vasfımızı ortadan kaldırıp Sevr’i canlandırmak istemektedirler.
Sayın Başbakan’ın Adalar’da bir Ortodoks manastırını ziyaretinde, Hıristiyanların Türkiye’den kovulmalarının “faşistçe” bir uygulama olduğunu söylemesi, Balkanlarda Türklerin nasıl soykırıma tabi tutulduklarını ve Hıristiyanların Türkiye’den kovulmayıp bir mübadele sonucu gittiklerini dile getirmemesi kime hizmet edildiğinin açık bir kanıtıdır.
Osmanlı Devletinin son dönemlerinde yapılan, sözde herkesin haklarının verildiği iddiası ile ülke menfaatlerinden çok idarecilerin kendi çıkarlarının öne çıktığı Gülhane Hattı-ı Hümayun’u, 1856 yılında Islahat Fermanı’yla yabancı okulların idaresinin yabancılara bırakılmasıyla, Bulgaristan’ın kurulması ve Ermenilerin ayaklanmasının baş aktörü olan ABD’nin kurduğu Robert Koleji’nde olduğu gibi olaylar yaşatılmaya çalışılmaktadır.
Atatürk ise Türkleri bu beladan kurtarmak için, 1923 yılında Lozan Antlaşması ve 1924 yılında çıkarttığı Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile yaptığı düzenlemeler sonucu öğretim ilkelerinde birliği sağlayabilmiştir. Görünen o ki bu birlik yeniden ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır.
Görmezlikten gelinen ise “Millî değerlerin korunmasının Millî dile bağlı olduğu ve Türk vatanının Türkçenin konuşulduğu yerler olduğudur”. Eğer “Bir bölgede, çarşıda, pazarda milletin dili yerine yerel dillerle anlaşılıyor ise er geç bölücülük başlar” denilmektedir. Bizde ise yapılanlarla değil bölücülük, ayrı millet ve ayrı devlet oluşumuna gidilmektedir.
İbnu Amr İbni’l-As (r.a) anlatıyor: Resulullah Aleyhisalatu vesselam buyurdular ki: “Dört haslet vardır; kimde bu hasletlerden bulunursa o kimse halis münafıktır. Kimde bunlardan biri bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendinde nifaktan bir haslet var demektir. Emanet edilince hıyanet eder, konuşunca yalan söyler, söz verince sözünde durmaz ve husumet edince haddini aşar.” Müslüman’ım diyenlere bu hadisi şerifi tekraren hatırlatırız.
Bu güzel hadisi şerifi hatırlattıktan sonra ise diyoruz ki; Biz yığın değiliz. Kitle değiliz. Kilim desenleri değiliz. Biz milletiz. Hem de peygamberimizin övgüsüne mazhar olmuş büyük, asil, yüce Türk milletiyiz. Dilimiz Türkçedir. Eğitimimiz de Türkçe olacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları