Neden inanalım ki?

İnsan yaşadıklarını şöyle bir sinema şeridi gibi gözünün önünden geçirip de hafızasını tazelediğinde, vay be iyi uyutulmuşuz demekten kendini alamıyor. Dev sandıklarım nasıl da cüceymiş, ben ise gözümde bunları amma da büyütmüşüm diyor. Bende de amma balık hafızası varmış, aptalın biriymişim. Hâlbuki bu filmi ben daha önce de seyretmiştim. Konu aynı, farkı ise değişen oyuncularıdır. Ne dersiniz bu filmleri hep birlikte seyredip, eleştirisini yaparak kararı birlikte verelim mi?
Dün çalışan için simit çay hesabı yapanların, bugün imkânı yakalayınca çayı da elinden alarak kuru simidi boğazına tıkadılar. Hatta böyle de yaşayabiliyorlarmış diye taşeronluk sistemi getirerek, yandaşlarına kurdurdukları şirketlere kişi başına iki milyon lira öderken, çalışanı asgari ücretle açlığa mahkûm ettiler.
İslam’dan ve adaletten dem vurarak sınavlar kaldırılıp, yandaşlar kadrolara yerleştirildi. Zina serbest bırakılıp, insanlar fuhuşa teşvik edildi. Kendileri ve yandaşları yeni haklar elde ederken, başkalarının kazanımları ellerinden alındı. Şikâyet ettikleri kurumları ele geçirerek, kendileri için engel gördüklerini kodeslere tıktılar. Ülkeyi polis devleti haline getirip bir taraftan halkın mahremine girip, diğer taraftan coplatmaktan geri kalmadılar. Eşitlik diyerek halkı etnik gruplara ayırıp düşman hale getirerek, Türklüğü ırkçılık kabul ettiler. Bölücüleri törenlerle karşılatıp, yargıçları ayaklarına göndererek temize çıkardılar.
Dün teröristlerle görüşenler alçaktır derken, bugün canciğer kuzu sarması oldular. Teröristlerle öpüşenlerin dokunulmazlığını kaldıracağım, idamı yeniden getireceğim diyenler, o kişileri teröristlerle görüştürüp bunu da barış diye halka takdim ettiler. Şimdi ise dağdakilere diplomat pasaportu çıkarıp, bölücü başına seçme seçilme hakkı getirmek için çalışır oldular. 
Muhalefet ise Mecliste hükümetle kanlı bıçaklı görüntü sergilerken, çıkarları için işbirliğine gittiler. Yapılanların hiç birine engel olmayarak bazı bahanelerin arkasına sığındılar. Halkı doğru haberlerle bilgilendirmesi gereken basın ise magazin programlarıyla halkla alay etti veya hükümet yanlısı yayınlarıyla beyin yıkadılar.
Doğruyu yazmaya ve söylemeye devam edenler ise ya kapattırıldı ya da yazarlarının işine son verdirttirildi. Güvenliğimizi sağlaması gereken ordumuz ise teröristlere arkalarını dönerek, ülkede silahla dolanmalarına göz yumdular. Sınırlardan elini kolunu sallayarak geçen canilerin ülke içinde can almalarına seyirci kaldılar.
Adlarının önünde kocaman prof unvanı bulunan bir kısım zevat ise her gün televizyonlara çıkarak veya gazete köşelerinde yazdıklarıyla bölücülük yapmayı maharet saydılar. Bazıları ise dini konularda verdikleri beyanatlarla halkı İslamiyet’ten soğuttular. Ekonomik konulardaki görüşleriyle ülkeyi açlar ve toklar ülkesi olarak iki guruba dönüştürdüler. Hülasa, bilim adamlığına hiç de yakışmayan davranışlarla ettikleri yeminlerine ihanet ettiler. Tabii ki tüm makam sahipleri, basın kuruluşları ve siyasilerin hepsi böyle değildir. Ancak çığırtkanların böyle olması ve göz önünde onların dolaşması halkta bıkkınlık ve güvensizliğe neden oldu.
Ülkesini seven, mutlu yaşamak isteyen ve çoğunluğu teşkil eden insanlarımız ise diyor ki her şeyi görüyor ve yaşıyoruz. Kul hakkının, insanlığın gereğinin bu olmadığını ve İslamiyet’in bunu emretmediğini biliyoruz.
Yapılanlar ise bu olduğuna göre, layık olmadığımız bu durumdan dolayı biz bunlara niçin güvenip ve neden inanalım. Tüm bu yanlışları tartışarak, o değerli vaktimizi niçin harcayalım. Yapmamız gereken yalancının mumunu yakma yerine üfleyip söndürerek karanlığa gömmektir. Madem ki onlar demokrasi diyerek bize bu çirkinlikleri reva gördüler. Biz de demokratlar olarak bir şekilde onlara güzellikleri öğretmeliyiz.

Yazarın Diğer Yazıları