Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Serap BESİMOĞLU

Serap BESİMOĞLU

Neden mutlu değiliz?

Bu ara işleri kötü giden ama oldukça varlıklı bir işkadını olan çok eski bir arkadaşıma rastladım. Havadan sudan ayak üstü sohbet ederken, sevgi, dostluk ve mutluluk üzerine yazılmış onca yazının özeti bir konuşmanın içinde bulduk kendimizi. Onun darlıkları varlığa, sıkıntıları neşeye çeviren tavrı, asıl varlığın “Akıl, sevgi, sağlık ve hoşgörü”de saklı olduğu gerçeğini bana bir kez daha hatırlattı. Oysa ki bir çoğumuz stres yapmayı, kaba davranmayı, önyargılı olmayı, hüzünlenmeyi, eleştirmeyi, hayattan hep kötü şeyler beklemeyi alışkanlık haline getirmişiz, iyimserlik ve hoşgörüyü, raflara, dolaplara saklamışız.
Maskeli yaşamak tercihimiz olmuş, sıcak bir gülümsemeyi hem kendimize, hem de sevdiklerimize çok gördüğümüzün farkında bile değiliz. Olumsuzluk üretilen dedikodu ortamlarından uzaklaşmak yerine, orada oturup olanları dinlemeyi tercih ediyoruz.
Daracık ofislere, evlere, sığ düşüncelere sıkışıp kalmışız... Aklımıza biraz nefes almak, bir akşam yürüyüşü yapmak ya da düşüncelerimizi rüzgarın ardı sıra salıvermek gelmiyor. Hep çevrede, ya da kendimizde eksiklikleri arıyoruz nedense. Fazlalar veya artılarımızın olabileceği de aklımıza gelmiyor hiç. Kafamıza taktıklarımız hep eksiler.
Kendimizi çoğu zaman salıveriyoruz ve kendimize bakmıyoruz. Daha sonra aynanın karşısına geçip “Ne kadar da çirkin görünüyorum” diye hayıflanıyoruz. Sıradan basit bir hastalığa yakalanıyoruz. Hayata lanet okuyoruz ya da “Başkalarını niye bulmaz, neden ben?” gibi anlamsız düşüncelerle sızlanıyoruz. Oysa ki bizlerden daha kötü iyileşme umudu olmayan hasta ve hastalıklar var. Onları düşünüp nedense halimize şükretmiyoruz. Hastanelerin Onkoloji bölümünde yatan, sürekli kemoterapi ve radyoterapi gören kanser hastalarını düşünmüyoruz...
Birilerinin, özellikle de en sevdiklerimizin, yakınlarımızın herhangi bir hareketini hemen yanlış anlamaya hazırız. Onunla kavga etmeye, onu kırmaya, küsmeye, tartışmaya programlamışız beynimizi. Pirede deve arıyoruz. Biz mutsusuz ya acısını çıkarmamız lazım. İyi niyetli ve masum olanı da ezmeliyiz ki, mutlu olalım... Anlamsız ve yanlış olsa da pişmanlık uyandırmıyor demek ki...
Elbette hayatı hatasız yaşamak istiyoruz. Ama hataların insan olmamızın bir parçası olduğunu unutuyoruz. Hep eleştiriyoruz ama empati yapmıyoruz. Hep sevilmek istiyoruz ama sevme eyleminin tam olarak içinde miyiz ? Sorgulamıyoruz. Hep paylaşıldıkça büyüyenin sevgi olduğunu unutup sadece almayı biliyoruz. Hep şikayetçiyiz bir şeylerden, “Yine bu adam pijamasını kaldırmamış, yine çoraplar ortada, kağıt havlu böyle mi koparılır? Çocuğum ders çalış, çalış, çalış!” Kafamızı taktığımız şeylere bak...
“Batsın bu dünya” modunda bir hayat dramı. Kendimize çektirdiğimiz vicdan azabı da cabası. Çocuklarımıza iyi bir eğitim veremediğimizi, onlarla yeterince ilgilenmediğimizi, düşünüp hayıflanıyoruz. Oysa ki çocuk yuvalarında annesiz ve babasız, bakıcıların elinde büyüyen bebek ve çocukların hallerini hiç düşünmüyoruz. Onlar da bizim çocuklarımız...
Aslında, mutlu olmamız için o kadar çok şey var ki. Yeter ki beynimizi lüzumsuz kaygı ve stresten uzak tutalım. Çok uzağa gitmeye gerek yok. Güzellikleri önce kendimizde arayalım.
Dostumla paylaştıklarım tam da böyle bir şeydi. Evet, mutlu olmamız için hep bir sebep var. En azından nefes alıyor olmamız bile yeterli.
Sevgiyle kalın...

Yazarın Diğer Yazıları