Neden Türkiye?

Türkiye'nin demografik yapısıyla oynamak, toplumun temeline dinamit koymak anlamına gelir.

Ekonomik problemler, terör örgütlerinin Türkiye'yi hedef ülke haline getirmeleri gibi sorunların temelinde, demografik yapıyı değiştirme projeleri yatmaktadır.

Milli devletler, güçlü bir üst kimlikte buluşamazlarsa, ayrışırlar, "millet" olma özelliklerini yitirirler. Bunu iç ve dış politikada anlık değişimler, kararsızlıklar ve hatalı hamleler izler.

Örneğin dış politikada "kısa vadede kâr getirir" mantığıyla kalkışılan işlerin olması; Mısır'da Müslüman Kardeşler'e milyar dolarlık yardımların yapılması, Suriye'de Esad gider diyerek muhalif gruplarla işbirliğine gidilmesi, Irak'ta Barzani'yi dost edinme gibi hatalara düşülmesi, sayabileceğimiz yegane hataların başında geliyor!

İç politikada ise milli değerleri ve millet tanımlamasıyla bu kadar uğraşılmasa, toplum kutuplaştırılmasa, etnik kökenlerine, tarikatlarına, cemaatlerine göre insanlar ayrışmasaydı her şey çok daha farklı olabilirdi.

En azından PKK ve IŞİD terörü bu kadar azmaz, 'çözüm süreci' adı altında yapılan PKK sızmalarının önüne geçilirdi. Öte yandan milli kimliği silerek "siyasi ümmetçilik" yapılmasaydı, FETÖ'cüler; TSK'yı, bakanlıkları, emniyeti bu kadar rahat ele geçiremezlerdi.

Ders çıkarılmıyor… Ders çıkarılmadığı gibi aynı hatalar yapılmaya devam ediyor.

Suriyeli mülteciler meselesi de bu hataların başında geliyor.

"Suriyelileri alalım almasına ancak, kalıcı olmamaları gerekir, uluslararası bir güvenli bölge oluşturulup orada tutulmalılar" dediğimizde "Sen Müslüman değil misin, kardeşini dışarıda mı bırakacaksın" diyordu yandaşlar ve siyasi erkler.

Şimdi ise Suriyeliler gelmesin diye sınıra dünyanın en büyük 3. set duvarı örülüyor.

Hâlbuki mesele Suriyelilerin çaresiz bırakılması onlara sırt dönülmesi meselesi değildi. Mesele; Türkiye'nin ekonomik şartlarında, demografik yapısında, kültürel normlarında bu denli büyük bir nüfus hareketini sindirebilecek, içinde eritebilecek potansiyel bulundurmuyor oluşuydu.

Nitekim öyle de oldu… Suriyelilerin büyük bir çoğunluğu Türkiye'den Avrupa'ya kaçmak istiyor. Buradaki şartları beğenmedikleri gibi, Avrupa'da çok daha iyi bir hayata kavuşacaklarını düşünüyorlar.

Asayiş bozuldu… Daha geçenlerde hapishanelerde yer olmadığı için "geri gönderme merkezinde" tutulan azılı mülteci suçlular, yangın çıkarıp, İstanbul'un orta yerinde, onlarca polisin bakışları arasında kaçarak gözden kayboldular.

Tek kelimeyle 3. Dünya ülkelerinde görebileceğiniz türden, komik ve bir o kadar da tehlikeli görüntülerdi.

Kültürel kaynaşma yok, yardımlaşma yok… Hâl böyle olunca bir de artan kiralar ve vergiler vatandaşın sırtına biniyor. Kaçak iş gücü gibi sorunlar doğuyor…

Suriyelilere vatandaşlık vererek sorunu çözdüğünü düşünenler de artık işin içinden çıkamaz hale geldiler. AB ile bozulan ilişkiler sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Acaba Türkiye kapıları açarsa ne yapar diye korktunuz! Daha ileri giderseniz bu sınır kapıları da açılır bunu bilesiniz" sözleriyle mültecilerin Avrupa'ya gitmelerinin engellenmeyeceği sinyali verilmiş oldu.

Hemen ardından Başbakan Yıldırım da, "Avrupa bilsin ki Mülteci Anlaşması sonsuza kadar sürmeyecek. AB verdiği sözün arkasında durmalı. Türkiye bu mültecilere sahip çıkmazsa Avrupa'nın halini bir görün bakalım" dedi.

Bu sözlerden anlıyoruz ki; Suriyeli mülteciler girdikleri ülkeyi perişan edebilecek potansiyele sahipler!

Peki o zaman neden Türkiye?

Yazarın Diğer Yazıları