Nefis terbiyesi

Bugün ramazan... Dün akşam ilk teravih namazı kılındı, sabah sahura kalkıldı ve şairin:
 “Ramazan; rahmet denizin dalga dalga coştuğu ay//Müminlerin akın akın Cenâb-ı Hakk’a koştuğu ay” (Li-müellifihî) diye nitelendirdiği 11 ayın sultanı mübarek ramazan ayına girmiş olduk. Allah sağlık içinde daha nice ramazanlara kavuşmak nasip eylesin.
Bilindiği üzere, ramazanı diğer aylardan üstün kılan hususiyetlerin başında İslâm’ın şartlarından biri olan orucun bu ayda tutuluyor olması gelir. Millet olarak başka ibadetlerimize nazaran oruç konusunda daha hassas davrandığımız muhakkak. Ancak, hemen her konuda olduğu gibi oruçta da “ruh”u “şekil” de boğduğumuzu görüyoruz ki ramazanın ilk gününde bu mevzuya temas etmenin faydalı olacağını düşünüyorum.
Hemen belirtelim ki oruç sadece sahurdan akşama kadar yiyip içmeden kesilmek değildir. Herhangi bir canlıyı sabahleyin boş bir araziye bağlasanız ve yiyip içecek bir şey vermeseniz o da aç susuz bekler. Yani oruç tutuyorsak bunun nefsimizde bir tezahürü (belirtisi) olmalıdır. Hem oruç tutuyor, hem de kötü söz söylüyor, ona buna sataşıyor ve kalp kırıyorsak, hele hele trafikte daha da canavarlaşıyorsak tuttuğumuz orucun Allah katında bir değeri yoktur. Akşama kadar boşuna aç susuz beklemiş oluruz.
Yenişehirli Avnî’nin 
dediği gibi ibadetlerin 
asıl amacı nefsi terbiye 
etmektir:
“Avniyâ, terbiyet-i nefsin içindir tâat//Yoksa Allâh’a ne tâat ne ibâdet lâzım.” 
Gerçekten de Allâh’ın bizim namazımıza, orucumuza ihtiyacı yoktur. Bütün ibadetlerin arka planında nefis terbiyesi ve olgunluk yatar. Namaz kılan, oruç tutan bir Müslüman nefsinin isteklerine boyun eğiyor, Müslüman olmayanların hayat tarzına kendini kaptırarak onlar gibi yiyip içip gezip eğleniyorsa onun ibadetleri bir takım mekanik hareketler olmaktan öteye geçmez.
Yunus Emre ne güzel ifade etmiş:
“Bir kez gönül kırdın ise bu kıldığın namaz değil//Yetmiş iki millet dahı elin yüzin yumaz değil.” 
Demek ki namazın, orucun, haccın, zekâtın arka planında nefis terbiyesi ve olgunluk vardır. Hem namaz kılıyor, hem oruç tutuyor, hem de hak yiyor, gönül kırıyor, başkalarını rahatsız ediyorsan yaptığın bu ibadetler amacına ulaşmamış oluyor. Çünkü mesele sadece yatıp kalkma (hareket), el yüz yıkama yahut bir müddet yiyip içmeme (rejim) ise bunu Müslüman olmayanlar da yapıyor. 
Bana sorarsanız Hz. Peygamberimizin şu hadisi rehberiniz olsun derim: “Cihadın en faziletlisi kişinin nefs ü havâsıyla mücâhedesidir.” Nitekim Allah resulü her savaş dönüşü “Küçük cihattan büyük cihada (nefisle mücadele) dönüyoruz”  buyururlardı.
Kısacası; her ibadetin bir hikmet-i teşrîiyyesi (vaz’oluş gayesi) vardır. Mesele ibadetlerimizi sadece şeklen yerine getirmiş olmak değildir. Kıldığımız namaz ve tuttuğumuz oruç müspet anlamda nefsimize yansımıyorsa yani ibadetlerimiz bizi daha dürüst, daha olgun ve daha yardımsever yapmıyorsa korkarım boşuna emek harcamış oluruz...
Hayırlı ramazanlar efendim...

Yazarın Diğer Yazıları