Neler oluyor?

Bir ülkede eğitimli sayısı çoğaldıkça, o ülkenin kültür seviyesi de o oranda yükselir. Kültür seviyesinin yükselmesi demek, demokrasinin kökleşip yerleşmesi demektir. Bunun sonucu insanların kendisi dışındakilerin haklarına saygısının artması, hukukun kuralları işlemesi ve suçların bitmesidir. Atalarımızın “bir okul açmak bin hapishane kapatmaktır” demelerinin nedeni de bundandır.
Ancak ülkemizde yaşananlara bakıldığında ise hiç de böyle olmayıp, son zamanlarda ne acı ki suç oranlarının arttığına şahit oluyoruz. Demokrasi ve hukukun kuralları hiçe sayılıyor. İnancımızın ve insanlığın gereği yapılmaması gerekenler çoğalıyor. Bunları yapanların çoğunluğunun ise okumuş dediğimiz ve inanç simsarlarınca yapıldığına şahit oluyoruz.
Böyle olunca da, insanlar düşünmeden edemiyor. Düşünürken de acaba bize öğretilenler mi yanlıştı, yoksa eğitim sisteminde mi bir yanlışlık var demekten kendini alamıyor. Hele de televizyon ve gazete haberlerine bakıldığında ise Allah Allah bunlar da neyin nesidir diye hayretler içinde kalıyor.
Çünkü gündem oluşturan konular hiç de kültürlü insanların yapacağı şeyler değil. Başbakan her gün ortaya bir şey atıyor yetmiş altı milyon insan o sözün arkasından koşuyor. Yani bu kadar insan gündem oluşturmadan yoksun ve beyinleri dumura uğratılmış halde sağa sola yalpalıyor.
Ülkede hırsızlık yapmak olağan hale gelmiş. Devleti ve vatandaşı soyanlar hiçbir yaptırıma uğramadığı gibi, teşvik görmeleri nedeniyle soyguna devam ediyorlar. Halkın ise devlete olan güveni olmadığı için kendi güvenliğini kendi sağlama adına elinde sopalarla nöbet tutup, hırsızların cezasını kendi vermeye çalışıyor.
Trafik kazaları hız kesmeden devam ederek, yolların kan gölüne çevrilmesi yetmiyormuş gibi, kaldırımlar ve tarlalar da kanla sulanmaya başlanmıştır. Kurallara uyulmasını isteyen sürücüler magandalar tarafından darp edilirken, on binlerce insanı ve milyarlarca lirayı kaybetmekten zevk alıyorlar. 
Şehirlerin en merkezi yerlerinde, insanların gözleri önünde kadınlar katlediliyor. Dün “sen benim bir parçamsın, sen olmasan ben ne yapardım” diyenler, bugün yıllardır aynı yastığa baş koyduğu arkadaşını çocuklarının gözü önünde silahla veya bıçakla vahşi hayvanlar gibi parçalıyor. O masum yavruları öksüz bırakmakta bir mahsur görmüyor.
Yargıya güveni kalmayan insanlar sokak ortasında kendi adaletlerini kendiler sağlıyor. Şehirlerde bu nedenle yaşanan hesaplaşmalarda insanlar tavuklar gibi boğazlanırken, rast gele açılan ateşler sonucu onlarca masum insanların yaralanıp veya ölmeleri sonucu artık sokaklara çıkmaya korkulur hale gelindi.
Hele de o masum ve güçsüz çocukların kaçırılması, taciz edilmesi ve öldürülmeleri moda haline gelmiştir. Kimileri üç kuruş uğruna bu masumları organ mafyasına pazarlarken, kimileri intikam alma duygusuyla hareket ederek, kimileri ise hasta ruhlarını tatmin etme uğruna hareketle bu pisliği yapıyor. Geride ise yürekleri kavuran acılar, yıkılan yuvalar ve sönen ocaklar kalıyor.
Bazıları ise içinde yaşadığı toplumun Türk milleti olduğunu inkâr ederek, ülkede yeni etnik yapılar oluşturmanın yanında, Türklüğü ayaklar altına almakta. Bazıları ise Türkçülüğü seçim meydanlarında oy için kullanıp, Türkçülük sert bir çağrışım diye milliyetçilik ifadesi kullanarak yumuşamayı seçmektedir.
Bunu görenler ise onlardan aldığı güçle ben Türk değil, Kürdüm, Lazım, Çerkezim, Ermeniyim diyerek ülkeyi bölmeye çalışırken alkışlanıyor. Nitekim araç yakmalarına, kamu mallarına zarar vermelerine, asker kaçırmalarına, yol kesip kimlik kontrolü yapmalarına seyirci kalınarak teşvik ediliyorlar. 
İşçi bayramı adı altında emekçi olmayanlar bayram kutlamaya kalkarken, bunlara bu zemini hazırlayan iktidar, milleti ölüm yerine sıtmaya rıza ediyor. Gerçek işçiler ise taşeron elinde inim inim inleyerek, bayram benim neyime diyerek, iş çıkışı elinde bir somun ekmekle evine yaya olarak dönmeye çalışıyor.
Tüm bunlara bakıldığında, bizim insanlarımızı eğitmediğimiz. Eğitim deyince aklımıza öğretim geliyor. Eğitimin okuluyla, müfredatı ile çevre ile büyüklerden elde edilen kazanımlarla bir bütün olduğu unutuluyor. 
Balıkçıya giden bir hanım teyzenin eline aldığı balığın kuyruğunu kokladığını gören balıkçı “Hanım teyze ne yapıyorsun diye sorar” hanım teyze ise “Balık kokuyor mu diye kokluyorum evladım”  der. Balıkçı ise “Teyzeciğim balık baştan kokar” demesiyle birlikte hanım teyze  “Biliyorum evladım da, kokusu kuyruğa kadar inmiş mi diye kokluyorum” der. İşte bizim halimiz. Sonuçta hanım teyze bize gereken dersi veriyor.

Yazarın Diğer Yazıları