Neşet Ertaş ve istismar

24 Eylül’de kaybettiğimiz ünlü halk ozanı Neşet Ertaş giderayak ölü istismarcıları sayesinde ününe ün katmıştır. İstismarın en aşağılığı, en çirkini ve en kolayı ölü istismarıdır. Zira ölüler bunlara engel olamaz ve kim samimi kim samimiyetsiz ifşa edemez. Politikacının ve yöneticilerin kalitesi düştükçe ülkenin ve değerlerinin nasıl siyasi istismar konusu yapıldığını cenaze töreninde gördük. Vıcık vıcık yağ ve çamura şahit olduk. Neşet usta hayatının büyük bir bölümünü yoksulluk ve eziklik içinde geçirmiştir. Sanat gücü ve kabiliyetine rağmen özel ve meslek hayatında çoğunlukla çile çekmiştir. Bu nedenle bütün söyleşilerinde yoksulluk, çile, eziklik ve garip gibi sözcükleri hep kullanmıştır. Babası Muharrem Ertaş ile birlikte Yozgat’ın Yerköy ilçesinde otururlardı, evleri bizim eve 300-400 metre mesafedeydi. 1970’li yıllarda biz çok küçüktük ama Neşet Ertaş daha o zaman tanınmaya başlamıştı. Özellikle Yozgat ve Kırşehir’de baba oğul çok iyi tanınırdı. Baba rahmetlik, dizlerinden rahatsız olduğu için yürüyemezdi ve on bin nüfuslu Yerköy’ün çarşı ve pazarında eşek üzerinde dolaşırdı. Para deşirmezdi ama birisi bir hediye yapınca da hayır demezdi, çok yoksul olduğu, giyimi, kuşamı ve her halinden belliydi. Bu kadar yoksul olup da onur ve şerefini koruyabilen insan, değerli ve kaliteli bir insandır. Baba ve oğul Türk Halk Müziğine özellikle Anadolu’nun Bozlak geleneğine büyük katkı yapmıştır. Ustanın kullandığı dil tamamen Kırşehir’in Türkmen ağzıdır. Oldukça kaba ve yöreseldir. Çoğu kimse anlamlarını çıkarmakta zorlanır. TV’de veya arabada dinlerken Antalyalı olan rahmetli eşim, çoğu sözcüğü anlamaz ve çok kaba bulurdu. Bunlardan nasıl zevk aldığıma şaşırırdı. Oysa ki yöresel müzikler yöresel mutfak gibidir. Ruhumuz onlarla doymaya alışmış ve insan bu müziği aramaktadır. Acem Kızı ve Yalan Dünya adlı türkülerini sevmeyen yoktur. Başkaları da söyler ama Neşet Ertaş’ın sesinden daha çok severiz. Abdal geleneğinin önemli isimlerinden ve Ertaş’ın dayısı olan Keskinli Hacı Taşan’ın  “sürüler içinde sürmeli koyun, bugün ayın ışığı ve özellikle allı turnam bizim ele varırsan şeker söyle kaymak söyle bal söyle, bizi sual eden olursa boynu bükük, benzi soluk yar söyle” türküleri yöre ağzıyla yöre insanlarını mest eder, ama başka yörenin insanlarını onlar kadar etkilemez. Türkiye çapında tanınmayan ama Kırşehir ve Kırıkkale yöresinde tanınan Abdal geleneğinin önemli isimlerinden olan ve bizim de çok sevdiğimiz Seyit Çevik’in  “sorsam öldürürler sormasam öldüm, kötülerin gölgesi olmaz dalı olmaz ve özellikle ip attım ucu kaldı türküsünü”  Çevik’in sesinden yöre ağzıyla dinlemek farklı bir lezzet, duygu ve yerellik katar. Bozlak havasının yaşayan son temsilcilerinden olan ama çok tanınmayan bizim yakın köylü olan Ekrem Çelebi’dir. Ekrem Çelebi aslen Çiçekdağı’nın Ömeruşağı köyündendir. Ama basında hep Kırıkkaleli sanatçı olarak geçmektedir. Bozlak ve uzun havaları çok güzel söyler özellikle “Arada bir ve Kızılırmak” türküleri çok hoş ve bölgede meşhurdur dinlemenizi öneririm.
Neşet Ertaş’ın ölümü belki hayırlı bir işe vesile olabilir. Orta Anadolu’da Abdallar adlı Türk kökenli ve Müslüman olan ama dindar olmayan küçük bir grup vardır. Haklarında hiçbir bilimsel çalışma yapılmamıştır. Hayatlarını düğünlerde müzik yaparak kazanırlar. Yoksul, ezik, geri kalmış, itilmiş ve ötekileştirilmiş bir topluluktur. AKP’liler; Kürtler, Ermeniler ve Dersim ile meşguller. Belki muhalefet partileri CHP ve MHP, Ertaş’ın ölümü nedeniyle içinden çıktığı Abdallar halkına bir açılım yaparak iktidarı kıskandırıp, bunların derin ve acil sorunlarını ele almalarını sağlar. Yakın oturmamıza rağmen Yerköy’de Ertaş ailesinden kimseyle tanışmadım ama Muharrem Ertaş’ın torunu yani Neşet Ertaş’ın kız kardeşinin oğlu Ali ile Fransa’nın Dijon kentinde tanıştım, başarılı bir şirket yöneticisi olarak halen orada yaşamaktadır. Dijon’a her gidişimizde mutlaka görüşürüz. Neşet Ertaş’ı sevenlere ve değerli dostum yeğeni Ali’ye bu vesile ile başsağlığı diliyorum. Umarız fırsatçı politikacıların riyakar cenaze töreni onu incitmemiştir, cenazede eminim Ertaş’ı seven çok insan vardı.
O, insanları seviyordu ve onun felsefesi “Seven İncitmez” idi bu nedenle kimseyi incitmemek için basın söyleşilerinde büyük gayret sarf ederdi, gerçek bir çelebi ve alîcenaptı ve büyük bir ‘Halk Ozanı’ydı. Allah mekanını cennet eylesin, amin. /Ne yemek ne içmek ne tadım kaldı / Garip bülbül gibi feryadım kaldı / Alamadım eyvah muradım kaldı / Ben gidip ellere kalan dünya da.

Yazarın Diğer Yazıları