Nevruz: Teröre ‘edi bese’ deme günü

Nevruz, Asya kıtasında yaşayan herkesin binlerce yıldır kutladığı bir bayram. Sadece Farsların, Kürtlerin, Süryanilerin, Mecusilerin değil aynı zamanda bütün Türk soylarının da şölenler düzenleyip kutladığı bir toydur Nevruz. 5 bin yıllık mazisiyle belki de yeryüzünün en eski bayramıdır.
CHP, Nevruz’un resmi bayram ilan edilmesi için Meclis’e önerge verdi. Ancak bu bayram zaten binlerce yıldır Asya’da, Anadolu topraklarında çeşitli adlar altında kutlanıyordu. Ülkü Ocakları da özellikle son yıllarda kutlama programlarıyla bu coşkuya daha aktif katılmaktadır. Önceki gün düzenlenen törende, Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Başkanı Olcay Kılavuz’un, Peygamberimizin (A.S.V), “Ayrılıkta azap birlikte rahmet vardır”  Hadis-i Şerifi’ni hatırlatarak “maneviyatta dirilme” çağrısında bulunması anlamlı bir mesajdır.
Maalesef devlet açısından Nevruz’un Türklerin milli bayramlarından birisi olarak hatırlanması ancak 1991 yılında mümkün oldu. Soğuk Savaş yıllarının ardından bağımsızlıklarını kazanan Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Azerbaycan ve Rusya Federasyonu bünyesindeki Tataristan’ın yanısıra Tacikistan ve Afganistan’da resmen kutlanmaya başlanınca biz de kültürümüzle yeniden yüzleştik!
Ergenekon yahut Bozkurt Bayramı adıyla kültürümüzde köklü bir yer edinen Nevruz’u atalarımız gece ile gündüzün eşitlendiği, tabiattaki en adaletli gün olarak sayardı. Toprağa dahi ’ana’benzetmesiyle bakarak gönlünün yüceliğini gösteren ecdadımız “yeni gün”ü toprağın yeşererek bereketlenmesinin hatırına barış, umut ve mutluluk günü olarak karşılardı. Zamanla “Nevruz-u Sultani” ismini almış Orta Asya Türk budunlarında “Sultan Navrız” olarak anılmıştır.
Göktürklerden kalma bir adet olarak ‘Kağan’ önderliğinde demiri korlaştırıp, kıskaçla tutup örse koyarak çekiçle dövme adeti günümüzde de sürdürülmektedir. Bu tören aynı zamanda Tanrı’ya şükrün bir ifadesidir. Hazreti Davud’un ateşler yakarak demiri eritmesini çağrıştırmaktadır. Mevsim kara kıştan bahara dönerken bütün renkler yenilenir, canlanır. Her yöre sarı, kırmızı, yeşil desenlerle rengarenk bezenir. Yeşil; dirilik, tazelik gençliktir. Sarı birlik ve egemenliktir. Kırmızı ise kutsalı, evi-ocağı, dirliği, özgürlüğü temsil eder. Gerçi kalpleri yumuşatmak demiri şekillendirmekten çok daha zordur. 
Anadolu’nun batısında Hıdrellez olarak bilinen Nevruz, tarihi bakımdan Hun, Göktürk, Uygur, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyetin ilk yıllarına (1926’ya) kadar kutlanagelmiş, çeşitli eğlence ve merasimlerle zenginleştirilmiştir. Sonraki yıllarda devlet törenlerden çekilmiş halk yalnız bırakılmıştır. 1944’e gelindiğinde sadece Nevruz değil, Türk dünyası da unutturulmaya çalışılmıştı... Kültüründen, adetlerinden, inançlarından soğutulan insanımız Nevruz istismarcılarının insafına terk edilmiştir. İnsanlar kültürlerinden uzaklaştırıldığında geriye ne kalır ki? Bugün Nevruz denildiğinde ortalık karışacak diye yüreğimiz ağzımıza geliyor.
Her türlü tezgaha rağmen, yaşadığımız acı-tatlı tecrübeler Nevruz ateşini söndürememiştir. İster Hz. Nuh’un (A.S) gemisinin karaya indiği tarih, ister Hızır (A.S) ve İlyas (A.S) Peygamberin buluşma anı, ister Ergenekon’dan çıkış tarihi, isterseniz de Şair Firdevsi’nin şaheseri Şehname’de geçen şekliyle Demirci Kawa’nın Zalim Dahhak’ı çekiçle öldürmesinin yıldönümü olarak kutlayın, bu bayram ortak bir kültürün meşalesiyle aydınlanan baharı müjdelemektedir. Teröre “edi bese” (yeter artık!) diyerek Nevruz ruhuyla selamlaşmanın vaktidir.

Yazarın Diğer Yazıları