Niçin andımız

Altın yere düşmekle paslanmaz. Paslansa paslansa, teneke paslanır. Nedeni ise madeninin değersiz oluşudur. Bundan dolayıdır ki tarihin varoluşundan günümüze kadar altın hep ilgi görmüş ve değerini kaybetmemiştir. Zümrüt ve elmas da taş ama hep insanlığın hayallerini süslemiştir. Çakıl taşı ise hep çiğnenmiş, çiğnenmeyenler ise beton içinde kalmaya mahkûm olmuştur. Aslen ikisi de taştır. Benzer örnekleri çoğaltmak elbette mümkündür.
Milletler de tıpkı değerli ve değersiz madenler gibidir. Bir değer ifade etmeyen milletlerin tarihine bakıldığında soykırım, faşist ve istilacı olarak yer aldıkları görülür. O milletler ki zamanla yok olmuş, olmayanlar ise topraktaki çakıl taşları gibi çiğnenmiştir. Türkler ise çağ açıp kapamış, insanlığa medeniyet götürmüş, saygı ve sevginin timsali olmuş birlikte yaşama şuuru vermiştir. Bu nedenledir ki; altın ve zümrüt misali parlayarak insanlığın gözdesi olmuştur.
Mazlumun ışığı olurken, zalimlerin korkulu rüyası olmuştur. Bu nedenledir ki; üzerindeki gözlerin nazarına gelmiştir. Böyle bir milletin mensubu olmak hem gurur vericidir, hem de büyük sorumluluk isteyen bir durumdur. Varlığı ile cihanda denge unsuru olmuş, olmaya da devam etmektedir. Elbette böyle bir milletle ne kadar övünülse azdır. Kendisine ait olanların dışında bir şeyler istemeyen, herkesle kardeşçe yaşamayı düstur edinmiş. Atasının ifadesiyle “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesini benimsemiş tek millettir. Böylesine aziz bir milleti gelecek nesillere tanıtmak elbette bizler için bir görevdir. Bu tanıtım tabii ki gerçekleri ifade etmelidir. Dahası gelecek nesillerin atalarıyla gurur duymaları da sağlanmalıdır. Tanıtım ise ancak eğitimle mümkündür. Örgün eğitim ise okulun bahçesinde başlayıp, binası içinde devam edenidir. Öyle ise başlangıç noktasından, andımızdan işe başlamak gerekir.
Andımızda ne diyoruz;
“Türküm, doğruyum, çalışkanım, ilkem küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.
Ey büyük Atatürk;
Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun.
Ne mutlu Türküm diyene”
Milletin adını söylemek, sevgi ve saygıyı pekiştirmek, ülkesini ve milletini sevmeyi öğretmek, başöğretmeni yâd edip anmak ve Türk olmaktan mutluluk duymanın neresi kötüdür.
Sen Türküm dersen bilmem kim de ne dermiş. Sanki ben ırkımı inkâr edersem, öbürü bilmem neyim demeyecek öyle mi? Kimin ne dediği pek de önemli değil. Kaldı ki aslını inkâr eden haramzadedir. Biz Türk’üz. Bunu da her yerde övüne övüne söyleriz. Dedelerimizden utanacağımız hiçbir şey yoktur. Ama gurur duyacağımız çok şey vardır.
Ya sizler, bunlar Türk değil dediniz, çocuklarının okullarda andımızı okumalarından muaf kıldınız. Şimdi ise ülkede yaşayan insanlarımızı 34 etnik gruba ayırarak Türküm demelerine mani olmaya çalışıyorsunuz.
Sizlere böyle yapmanızı söyleyenler. Sizlere akıl hocalığı yaparak yönlendirenler. Ülkemizi bölüp parçalamaya çalışan dost tabir edilen ülkeler ve stratejik ortağımız ABD’de bakın çocuklara nasıl ant içtiriyorlar.
İlköğretimden lise son sınıflara kadar her gün sabah, sınıflarda çocuklar ayağa kaldırılarak okutulan ant.
“Amerika Birleşik Devletleri’nin bayrağına
Ve o bayrağı simgeleyen cumhuriyete
Bağlılık için ant içiyorum.
Herkes için özgürlük ve adaletle, Tanrı’nın
Gözetiminde, bölünmez, tek vatan için...”
İşte size 72,5 milletin yaşadığı ABD ve okunan ant. Kimse de rahatsız olmuyor. Ayrı bayrak, ayrı devlet peşinde de değil. Üstelik bölücülerle değil pazarlık, onlara yaşam hakkı bile tanımıyorlar. Bizde ise komünist, bölücü irticacıların liderleri beslendiği gibi istekleri bir bir gerçekleştiriliyor. Amaçsa dünyaya nizam veren o asil millet yaşamasın! Vahşi kapitalistin temsilcilerinin sömürü düzenleri devam etsin. Eğitimde çağ atlama adına değerlerimizle uğraşarak yozlaştırmaya çalışanlara takdim edilir...

Yazarın Diğer Yazıları