Niçin Batı’nın değerlerine göre değişiyoruz?

Büyük güçler, Orta Doğu, Kafkaslar ve son olarak da Kuzey Afrika’yı yeniden şekillendiriyor, olabilir. Peki, bizim kendimize dair bir hazırlığımız var mı? Yeri gelmişken Türkiye’de gerçekten güçlü bir ‘derin devlet’ olduğuna iddia edenlerin haline gülüp geçtiğimi belirteyim. Hâlâ inanan varsa şu soruyu cevaplandırmalıdır: “Türkiye’nin temel davaları olan Misak-ı Millî ve ’esir Türkler’konuları, niçin önce iç çekip sonra yutkunmakla geçiştiriliyor. Diyelim ki devlet yeterince güçlü değildi, öyleyse bırakın Arapçayı, neden Kırgızca, Özbekçe ve Kazakça bilen hiç eleman yetiştirilmedi? Böyle devlet aklı mı olur? Derinlerde de olsa bu işten anlayan kadrolar bulunsa, Türk ve/veya İslâm dünyası bu perişanlığı yaşar mıydı?”


Sorunlarımıza süper güçlerin kalıpları üzerinde kavramlar yüklediğimiz için çözüm yollarını da yine onların telkinleri ile araştırıyoruz. Soğuk savaş döneminde sağcı ve solcu idik. Şimdi dinci ve İslâmcı... Dünyadaki güç dengeleri değişti diye biz niye Batı’nın hedeflerine göre değişiyoruz? Elbette kimi süper güçlerle millî çıkarlarımız kesişebilir, bazı noktalarda ittifak da yapabiliriz. Ancak planları biz yapmalı, başkasının çizdiği projelerin basit bir figüranı olmamalıyız.
Kürtçe meselesi ve Alevilik konularının da asıl sorun olduğunu sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Okullar okul olmaktan çıkmış, çevremizi mahalle aralarına kadar ‘oyun salonları’ sarmış, medyada istismar edilmeyen değer kalmamış.. ama bunları bırakıp, 10 yıl sonra gülüp geçeceğimiz konulara takılıp kalıyoruz. Gençlik değerlerini yitirip, uyuşturucu, fuhuş, bencillik ve idealsizlik girdabında boğulurken asıl sorunların üzeri örtülüyor. Siz liseli kız ve erkeklerin birbirlerine 45 cm’den daha fazla yaklaşmadıklarını mı sanıyorsunuz? İnanın iyimser bir tahminle yüzde 80’inin arasında hiç mesafe kalmadı...


Üstelik sadece NATO’nun veya ABD’nin yeni tehdit algıları doğrultusunda düşünmekle kalmıyoruz, yanısıra bütün hayatımızı da onların ölçüleri ile biçimlendiriyoruz. Dengesizliğin dengeleyicisi de olabiliriz, dengeler arasında basit bir unsur da... Önemli olan hangi tarafa ağırlığımızı koyacağımıza kararı kendimizin vermesidir.
Kendi aramızda hiç sorun bulunmadığını söylemiyorum. Aile içinde bile kavgalar, yıllar süren kan davaları olabiliyor. Fakat bu meselelerin hallini kolaylaştıran tarihî bir geleneğimiz var. Anadolu’nun mayası bütün farklılıkları aynı potada eritip bir millet oluşturabilecek kadar güçlüdür. Ortak noktalarımız saymakla bitmez, ayrıldığımız hususlar ise bir elin parmakları adedince dahi değildir.
Hele toplumun neredeyse tam ortadan bölündüğü durumlar üzerinde konuşurken karşı tarafı ihanetle suçlama saçmalığından bir an önce kurtulmamız gerekiyor. İnsanların doğuştan kazandığı veya vicdanıyla ilgili kültürel ve etnik değerler üzerinden ve insan hakları gibi uluslararası saygınlık kazanmış temel kabullere rağmen yürütülen politikalar ise ancak iç savaşa varan kargaşalara yol açar.
Sorunların çözülebilmesi için hemen herkesin ve her siyasî kurumun nefis muhasebesi yapmaya ihtiyacı var. Çalışmadık, ihmal ettik, kendi imalimiz olmayan kavramlarla yıllarca birbirimizi sağcı solcu olarak kutuplara ayırdık. Şimdi Türk - Kürt, Alevi- Sünni, İslamcı - Laik diyerek ötekileştiriyoruz. Bir arkadaşımın ifadesiyle; eskiden tanışmalarda “memleket neresi?” diye sorulurdu, şimdi Türk mü, Kürt mü diye sorgulanıyor.
Ülkemizde en önemli sorun bir diğerimizin varlığını kabullenememek. Varlığına katlanamayınca iddiasını dinlemek de mümkün olmuyor. Muhatabımızla aramızda sağlıklı diyalog kuramıyoruz. Dost veya düşman ayrımıyla,  “ya benimlesin ya da düşmanımsın” şeklinde bir algı gittikçe kuvvetleniyor. Halbuki, 12 Eylül öncesinde muhaliflerine hain damgası vurarak silâh sıkanlar bugün birbirleriyle konuşmadıkları için ne kadar da pişman.

Yazarın Diğer Yazıları