"Nişantaşı" niyetine...

Kendini yaptığı işe adaması; "iyi bir okçu" olabilmek için 6 yaşından itibaren aynı zamanda yüzmesi, aynı zamanda basketbol oynaması, aynı zamanda resim yapması, aynı zamanda piyano çalması ve bunların her birini -tekrar altını çiziyorum- "iyi bir okçu"nun fiziksel ve mental gelişimi sağlayabilmek üzere -bilinçli- yapması...

Hedefleri...

Onlara ulaşmak için bozmadığı disiplini...

Bakü'deki Avrupa Oyunları'nda "sahneye çıktığı" günden bu yana grafiğini sürekli olarak yükseltebilmesi...

Dereceleri...

Rekorları...

Bu 19 yaşındaki genç adam, ondan haberdar olan herkes gibi beni de kendisine hayran bıraktı, bırakıyor, eminim daha çok da bırakacak ama hepsinin yanı sıra, Mete Gazoz'u en çok, okçuluğu "ata sporu" olarak tanımlamak ve tanıtmaktaki ısrarı yüzünden seviyorum galiba.

***

Düşünsenize...

İsterseniz, güneş sisteminde ayak basmadığınız gezegen kalmasın, bütün dünyanın şuur altına, "sırtında sadağı, at üstünde rüzgârla yarışan" bir ırk olarak kazınmışsınız; "Türk" deyince canlanan fotoğraf bu yedi düvelin gözünde...

Damgalarınızda, tamgalarınızda, sikkelerinizde, fetihnağmelerinizde ok ve yay var...

Ok ve yayın, dünyaya sizden yayıldığına inanılıyor; Ergenekon'dan beridir bu böyle...

At üzerinde dört nala giderken arkaya dönüp attığınız ve hedefi şaşmayan oklarınızla nam salmış, destanlaşmışsınız...

Vaktiyle, Kosova'yı, Varna'yı, Mısır'ı, Belgrad'ı bu sayede almışsınız...

İstanbul'da, Edirne'de, Üsküp'de, Amasya'da, Şam'da, Diyarbakır, Kahire, Bağdat, Cidde, Belgrad'da "ok meydanları"nız var; rekor atışlarınızı abideleştiren "nişan taşları" bezeli ayak bastığınız her coğrafyada...

Okçular tekkeniz var...

İkinci Beyazıt, Genç Osman, Dördüncü Murat, Dördüncü Mehmet, Üçüncü Selim, İkinci Mahmut ve Abdülaziz; şampiyon okçular!

"Abdestsiz" atmayacak kadar neredeyse kutsiyet atfetmişsiniz...

Köklerinizi, kimliğinizi onunla tanımlamışsınız; "Bozok" ve "Üçok"; soyunuz, sopunuz, boyunuza ad olmuş...

Velakin...

Gelin görün ki...

"Hakimiyet sembolleriniz"le hakimiyet kurmayı becerememişsiniz bir türlü sporun "ok meydanları"nda;

Böylesi bir "genetik miras"a rağmen bir okçulukta bir de binicilikteki bu "yokluk" ve "ata sporu"nun "güreş minderi"ne hapsedilmesi hep "garip" gelirdi bana...

Artık varız!

Mete sayesinde...

Yasemin Ecem sayesinde...

Ayşe sayesinde...

Merve Nur, Ömer sayesinde...

Teşekkürler çocuklar...

Teşekkürler gençler...

Okunuzun düştüğü yere anıtlar dikemiyoruz belki artık ama bir nevi "nişan taşı" kabul edin bu yazıyı...

***

Selfi uğruna ölenler vadisi!

Fethiye'ye gidip de Babadağı eteklerindeki Kelebekler Vadisi'nde selfi çekmeyeni cennete almıyorlar diye bir söylenti yayılmış diyorlar!

Yoksa, manzarayı izlersin, manzarayı fotoğraflarsın o ayrı da, hiçbir aklı başında insan "ölmek" pahasına "selfi" çektirmez herhalde uçurumun kenarında!

Faralya Mahalle Muhtarı Hasan Karaburun'un -Allah'ım bu insanlara akıl fikir ver tonunda- isyanla karışık ikazı vardı dün gazetelerde... İş öylesine çığırından çıkmış ki, "Vadide, hamile bir kadının öz çekim yaparken kayalıklardan düştüğü yere gidip kadının düştüğü yerde fotoğraf çektirme modası" başlamış son günlerde!

Bu, -kimse kusura bakmasın çılgınlık diyemiyorum ben artık- manyaklığı anlamak için Hulki Cevizoğlu'nun tezini bekliyorum ben merakla!

Bu 'acı yok, ruh yok, his yok selfi var kafası'nı çözümleyebilmemize yarayacak bilimsel bir çalışma üzerinde kendisi anladığım kadarıyla...

***

Trump'la barışın şifresi: Aldatıldık!

ABD'ye karşı Türkiye'nin, Trump'a karşı Erdoğan'ın, "Beyaz Saray"a karşı "Beştepe"nin yanındayım ama iki ülke arasındaki krizi "Trump'ın aldatılmasına" bağlayan bu konuşmayı dinlerken da "nasıl yani" demeden edemedim:

"Bu sadece evanjelist, siyonist bir yaklaşımın tezahürüdür, olayın aslı budur. Burada Sayın Trump çok büyük bir oyuna gelmiştir. Oyun kurucuları da gayet iyi biliyorum, onu da söyleyeyim. Bu oyunu Sayın Trump'ın bozması gerekir..."

Nasıl yani!

Trump, çıkar ve "aldatıldım" derse mesela...

Onca küstahlığı, tehdit ve hakareti yok mu sayacağız?

Yapılmamış mı sayacağız?

Aldatılanın halinden en iyi aldatılan anlar deyip bu defa da "kader ortaklığı" mı kuracağız?

 "Mustafa Armağan'a bile tarihçi denilen yerde, Sabiha Gökçen ilk Türk astronotudur!" Ercüment Devlet Yahnici

***

Bu diziler mi sansürlü!

Türkiye'de son dönemdeki dizi senaryolarının "Erdoğan ailesi izleyecekmiş/izlerken rahatsız olmayacakmış gibi" yazıldığını okuyunca halihazırda ekranda olan dizilerin konularına baktım; el kadar çocukların okul sıralarında yaşadığı fırtınalı aşklar, bu uğurda giriştiği envai çeşit entrikalar, kardeşinin evleneceği kadınla aşk yaşayan kardeşler, arkadaşının sevgilisini ayartmaya çalışan genç kızlar/erkekler, paralel hayat yaşayan evli ve sevgilili erkekler...

"Sansür" evet var ve hepimizin derdi, bu konudaki yakınmalara lafım yok da...

Şu içerikleri, sahiden de "Erdoğan ailesine beğendirmek" üzere yazdılarsa; bu daha acayip geldi bana!

Yazarın Diğer Yazıları