Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Serap BESİMOĞLU

Serap BESİMOĞLU

Nükteler-Kıssadan hisseler

Bazen ders çıkaracak nitelikte anlamlıdır nükteler. Yanımızdan geçip gidiveren hayatı ya da göremediklerimizi birkaç kelimeyle ifade eder. Üzerinde uzun uzun düşünülmelidir. Nüktedan insan aynı zamanda biriktirmiş insandır. Hem bilgiyi hem de hayatı. İşte böylesi özlü sözler ve söylemler derledim bu hafta sizin için. Yaşanmışlıklardan bir araya getirilmiş ders veren, kıssadan hisse çıkartılan nükteler. 
GÖL OLMAK 
Hintli yaşlı bir usta, çırağının her şeyden sürekli şikayet etmesinden usanmıştır. Bir gün çırağını tuz almaya gönderir. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde ustası ona bir avuç tuzu bir bardak suya atıp içmesini söyler. Çırak yaşlı adamın söylediğini yapar ama içer içmez de kusar. 
“Tadı nasıl?” diye soran yaşlı ustasına öfkeyle; 
“Acı” diye cevap verir. Usta gülerek çırağını kolundan tutar ve dışarı çıkarır. Az ilerideki gölün kıyısına kadar yürürler. Bu kez çırağına bir avuç tuzu göle atıp gölden su içmesini söyler. Çırak yine söyleneni yapar. Usta yine aynı soruyu sorar;
“TADI NASIL?” 
Bu kez çırak, “Ferahlatıcı”  diye cevap verir. “Tuzun tadını aldın mı peki?” diye sorar yaşlı adam. “Hayır” diye cevaplar çırak. Bunun üzerine yaşlı adam suyun kenarına diz çökmüş olan çırağının yanına oturur ve şöyle der; 
“Yaşamdaki ıstıraplar tuz gibidir. Ne azdır ne de çok. Istırabın miktarı hep aynıdır ancak bu ıstırabın acılığı neyin içine konulduğuna bağlıdır. Istırabın olduğunda yapman gereken, sana sıkıntı veren şey ile ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış...” 
AFEDERSİNİZ
Önemli bir toplantıda bir genç Mehmet Akif’i küçük düşürmek istemektedir. 
“Affedersiniz siz baytar mısınız?” diye sorar. 
“Mehmet Akif hiç istifini bozmadan şöyle yanıtlar: 
“Evet, bir yeriniz mi ağrıyordu? 
NE KADAR YAŞAMIŞ?
Öykü, yüz yıllar önce gözlemlenen bir olayı nakletmektedir. Keşişin biri araştırma yapmak için köye gider. Önce o köyün mezarlığına girer çünkü kültürlerin yaşam felsefesinin böyle yerlerde gizli olduğuna inanıyordur. Gözleri birden mezar taşlarının üzerindeki rakamlara takılır. Mezar taşlarında; “5, 867, 900, 2003, 4979, 7, 421” örneği birbirleriyle hiç de bağlantısı olmayan rakamlar vardır. Keşiş uzun uzun düşünür fakat bu rakamların anlamını bir türlü çözemez. Köyün en bilge kişisini bulup ona sorar; 
“O rakamların anlamı nedir? Gösterdikleri ay mıdır, yıl mıdır, saat midir?” 
Bilge yanıtlar gülümseyerek; 
“Bizler bebeklerimiz doğduğu zaman bir yere ona ait olan bir ip bağlarız. Yaşamı boyunca her güldüğü an o ipe bir düğüm atarız. Öldükten sonra ise bu düğümleri sayar, düğümün sayısını mezar taşına yazarız.” 
“Yani?” der keşiş anlamayarak. Bilge mütebessim devam eder;
“Böylece onun ne kadar yaşamış olduğunu anlarız.” 
KİŞİLİK
Sınıf öğrencilerin gürültü patırtısıyla yıkılırken, sert görünümlü hoca kapıda belirir. Sınıf hâlâ uğultu ile çalkalanmaktadır. Hoca şöyle bir bakıp kürsüye geçer. Tebeşirle tahtaya kocaman bir (1) rakamı yazar. “Bakın” der; “Bu kişiliktir. Hayatta sahip olabileceğiniz en değerli şey...” 
Sonra (1)’in yanına (0) koyar. “Bu başarıdır. Başarılı bir kişilik (1)’i (10) yapar. Bir (0) daha... ” Bu tecrübedir. (10) iken (100) olursunuz. Sıfırlar böyle uzar gider. Yetenek, disiplin, sevgi, bilgi, eklenen her yeni (0)’ın kişiliği 10 kat zenginleştirdiğini anlatır. 
 Hoca sonra eline silgiyi alıp en baştaki (1)’i siler. Geriye bir sürü sıfır kalır ve hoca yorumu patlatır; “Kişiliğiniz yoksa öbürleri hiçtir.” Sınıf mesajı alıp sessizliğe gömülür. 
İnsanların eğrilip bükülmediği güzel bir dünya diliyorum. 

 

Yazarın Diğer Yazıları