O yalan bu yalan, koca Türkiye'yi yutuyor bir yılan!

Türkiye'nin gündemine oturan "Man Adası devleti ile ticaret" meselesinde Türkiye ikiye ayrılmış durumda. Muhalifler Kemal Kılıçdaroğlu'na inandı, iktidar yanlıları ise "Belgeler sahtedir, bu bir ABD-FETÖ tuzağıdır." savunması yapıyor. Herkesin gerçeği araması gerekmez mi?

***

AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan, Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarından hemen sonra A Haber'e konuştu ve "Avukatlardan aldığımız bilgiler gösteriyor ki bütün iddiaları yalan, yersiz. Türkiye'ye döviz getiren, ticaretten kaynaklı sonuç olarak kâr eden firmanın Türkiye'ye gelen parasını bırakın, dışarıya gitmiş gibi göstererek ne olduğunu bilmediğimiz birtakım kağıtlar elinde sallamaya başladı. Türkiye'den dışarıya giden milyonlarca dolar para değil aksine Türkiye'ye gelen döviz, kazanılan para ve resmi olarak yapılan bir ticaretten bahsediliyor" dedi.

Ardından Tayyip Erdoğan'ın avukatı Ahmet Özel, "Müvekkillerim hakkında ileri sürülen iddiaların tamamı yalan, gösterdiği kağıtların da tamamı sahtedir. Kılıçdaroğlu, gösterdiği kağıtları derhal kamuoyuyla paylaşmalıdır. Ayrıca Sayın Mustafa Gündoğan hiçbir zaman Sayın Cumhurbaşkanımızın özel kalemi olmamıştır. Yine ayrıca K.K, söz konusu kağıtları bugün mesai bitimine kadar derhal bir Cumhuriyet savcılığına vermeli ve suç duyurusunda bulunmalıdır." dedi.

Tayyip Erdoğan da "Yurt dışına giden tek kuruş para yok. Adları geçenlerin şirketlerini satmaları sonucu gelen para var. Ticaret yapmak suç değil. Belgeleri savcılığa versin." dedi.

Açıklamalar arasındaki çelişkiyi herkes görüyor. İkisinde, "ticaret var, para gitmedi, para geldi", birinde ise "açıklanan belgelerin tamamı sahte" deniliyor.

Nasrettin Hoca'nın karısına söylediği gibi, "İki kiloluk ciğeri kedi yedi diyorsun, bu kedi de iki kilo geliyor. Şimdi bu tarttığım kedi ise ciğer nerede? Yok ciğer ise kedi nerede?"

Para bir ticaret sonucu geldi ise neden şirketlerde başkalarının adı geçiyor? Vergisi ödenmiş mi? 1 sterlinlik şirket, 15 milyon dolarlık şirketleri nasıl yutmuş?

***

"ABD, Mehmet Hakan Atilla'ya karşı" adı verilen dava da devam ediyor. Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Atilla'nın avukatı, "Rüşveti, müvekkilim değil genel müdür yedi" dedi. İşin garibi, avukatın parasını da Halkbank veriyor! O genel müdürün Türkiye'deki eski avukatı ise televizyonlarda "tarafsız ceza hukuku uzmanı" kabul edilerek konuşuyor! Bu uzman, ben dahil 50 gazeteci hakkında "söz konusu ismi ayakkabı kutularıyla birlikte haber veya köşe yazısında zikretti" diye suç duyurusunda bulunmuştu. Soruşturma sonucunda bütün gazeteciler için kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmişti ama konu bu baskıyla gündemden düşürülmüştü...

Şimdi "ABD, Atilla'ya karşı" deniliyor. Bir defa davanın adı jüriyi etkilemeye dönüktür. "Atilla", Batı kültüründe "Tanrı'nın kırbacı"dır. Jüri üyeleri ABD vatandaşı olarak, ABD'nin çıkarlarını mı düşünür, yoksa "Tanrı'nın cezası" olarak gördükleri bir ismi taşıyan kişiye adalet neyi gerektiriyorsa onun uygulanmasını mı ister?

***

Konuya dönelim. "Para gitmedi, geldi" kabulü, belgelerin doğru olduğunu gösteriyor. Zaten isteyen swift denilen gönderme belgelerine İnternet'ten ulaşabiliyor. İnkârı mümkün değil!

Bu arada, ABD'de yargılanan gerçek kişiler olsa da sarsılan Türkiye oluyor.

Zaten, Türkiye'nin cumhuriyet tarihi boyunca kurup geliştirdiği şirketler, 60 milyar Dolara satıldı. Şimdi tarım arazileri, kıyılar satılıyor. Sıra meralara, yani yaylalara geldi!

Ekonomi alarm veriyor!

Kısacası, o yalan bu yalan, koca Türkiye'yi yutmak üzere bir yılan!

O küresel yılan, Endonezya'yı da böyle yutmuştu!

Yazarın Diğer Yazıları