O zabıta bir türlü gelmez ve bu hikâyeler bitmez!

Duyduğum en orijinal palavralardan biriydi... 1900'lerin başında komünist önderler, Haliç'teki tersanelerde çalışan işçileri örgütlemek için geceleri karşı kıyıya yüzerek geçerlermiş... Yalnız bir fark var... Zabitlere yakalanmamak için yunus postuna bürünürler, onları gören zabitler balık zannedermiş!..

İdeolojileri parlatmak için efsanelere ihtiyaç var... Aslana binip, yılanı kırbaç olarak kullanan tarikat hikâyeleri de benzer türdendir... Zaten eski çağ gâvurları ata kanat takıp pegasus diye uçurmuşlar, sonra da onu at sineğiyle zehirlemişlerdi...

'Öl de ölelim' diyenler, parka giydirip çıkaranlar, her sözünde keramet bulanlar, zorla hikmet çıkaranlar, uçuranlar, kaçıranlar, zıplatanlar, cennetle müjdeleyenler, yalakalıkta pik yapanlar, daha çok sağda görünen vıcık vıcık organize yağcılıklar, aklın ipotek edildiği yapılar, lider "3 kere 3 kesinlikle 9 eder" deyince 9, "49 eder" deyince 49 diyenler... Eskinin izdüşümleri...

Kabul edelim film gibi... Ama yine kabul edelim işin sırrı müritte!.. Mürit, bu sistemin teminatı, velinimeti!.. O olmazsa sistem çöker...

***

O hikâyeyi hatırlatmak belki iyi gelecektir:

Ankara'daki Ulus Hali'ne çıkan dar bir sokağın meydana açılan ağız kısmında 20-25 kişilik bir kalabalık gözüme ilişti... Korsan tezgâhın başına toplanan insanların sayısı gittikçe artıyordu...

Meğer o tezgâhta, ağrıyan yeriniz nerenizse, başsa baş, dizse diz, dişse diş, sürdüğünüzde ağrıyı kesen 'mucize ilaç' satılıyormuş... Üzerinde hiç bir yazı bulunmayan kahverengi şurup şişesinin içinde, terkibinde ne olduğu bilinmeyen bir sıvıyla şifa anında cepte!..

Bitirim ağızlı bir satıcı, büyük bir maharetle ilacı anlatıyor... Etrafta vatandaş kılığında rol yapan üyeler de var... Kimisi  "Ben daha önce kullandım, çok memnun oldum" derken, kimisi de "Yok ya, ben inanmıyorum, belim ağrıyor, sür de görelim bakalım" diyerek, merakı yükseltiyor... Bir diğeri, dişine o sıvıya batırılmış pamuğu koyarak, toplanmış vatandaşlara ağrının kesildiğini ispat ediyor!..

Canlı yayın operasyon bununla bitmiyor tabii ki... Bir başkası sırtını ovalattırıyor... Böylelikle yıllardır çözüm bulamadığı ağrısına şifa bulmanın verdiği mutlulukla ilacı öve öve bitiremiyor...

***

İki şişe alana bir şişenin de hediye edildiği bu pazarlama beni 40 sene öncesine götürdü... Eminönü'deki Yeni Cami'nin arkası... Rahmetli dedemle çay bahçelerinin olduğu yerdeyiz... Birden yine bitirim tipli bir ekip peydahlandı... Gösteri yapacaklarını yüksek sesle duyurmaya başladılar... Ellerindeki kese kâğıtlarının içinde yılanlar olduğunu ve birazdan bunları çıkarıp oynatacaklarını söylüyorlardı...

Bu arada meraklı kalabalık artmaya başladı... Ama o bitirimlere göre, biraz daha beklememiz gerekiyordu... Çünkü yılanların kendilerini bu gösteriye hazırlamaları için konsantre olmaları lâzımdı!.. O esnada zamanı boş geçirmemek için toplanan kalabalığa yeni bulunmuş bir ilacın tanıtımının yapılacağı söylendi... Ve gösteri başladı... İşte 40 sene sonra Ulus'ta tekrar karşılaşacağım o mucize ilacı ve şişesini ilk olarak orada gördüm...

Her şey aynıydı... Kahverengi şurup şişesi... Terkibinde ne olduğu bilinmeyen bir sıvı... Müşteri gibi görünen hırpani kılıklı şebeke ortakları... "Ben denedim, romatizmama çok iyi geldi" diye yemin billah eden figüranlar... Ve tabii ki, 'UFO gören masum köylüler'!..

Yılanlar kese kâğıtlarının içinde sahneye hazırlanadursunlar, o arada satışlar gırla gitti... Yetişip alanlar kendilerini bahtiyar saydılar!.. Yılanlar ne mi oldu? Maalesef kese kâğıtlarının içinde olduğu söylenen yılanları hiç göremedik... Çünkü yeteri kadar satış yapıldıktan sonra, arkadan gelen bir ses tiyatroyu bitirdi:  "Kaçalım zabıta geliyor!"  Oysa zabıtanın filan geldiği yoktu... 'Doğrudan pazarlama' son bulunca kaçmışlardı...

***

Her derde iyi gelen ilacı alan kişi, her derde iyi gelen seçmen, her derde iyi gelen mürit, her derde iyi gelen militandır aynı zamanda... Sorgusuz inanmaya ve râm olmaya müsait; düşünmeyi, yapmayı ve risk almayı başkasına havale etmeye meyilli bir insan yapısıdır bu... İşte ancak böyle yapılarda, kimi 'dinî' önderler Cenab-ı Allah'ın peygamberlerine bile vermediği yetkilerle donatılır... Böyle ense olduktan sonra tokatlayanın çok olacağı bir sosyal iklimde, siyasette, işte, dinî hayatta o 'müşteri' için kandırılmak bir lütuftur!..

İyi ki o herifler "Zabıta geliyor" diye kaçıp gitmişler... Yoksa biz kese kâğıdından çıkacak yılanları daha çok beklerdik!...

Yazarın Diğer Yazıları