Obezite

Türkiye’de, özellikle de çocuklarda obezite günden güne hızlı bir artış gösteriyormuş. Bu durumun önüne geçmek üzere Sağlık Bakanlığı bu yılı obeziteyle savaş yılı ilan etmiş. İlk bakışta oldukça makul ve mantıklı karar gibi gözükmektedir. Ancak bu olay bize, geçen yıllarda halkımızı domuz gribinden koruyacağız diyerek, trilyonlarca liralık aşı alınıp da çöpe atıldığı ve aşı olanların da geleceğinin derinden etkilendiğini hatırlatıyor.
Obezite hastalığı gerçekten insanoğlunun yaşamını derinden etkileyen bir olgudur. Hareket kabiliyetini kısıtlayan, uyuşukluk ve uyku veren, iş yapma isteğini ortadan kaldıran, yeme içme dışında başka bir şey düşündürmeyen, ayrıca keseye zarar ve kemiklere yük bir durumdur.
Sadece bunlarla sınırlı kalmayıp, onlarca fazla kiloyu taşıyan kemiklerin yorulup aşındığı, oluşan yağlardan ötürü organların çalışmada zorlandığı veya iflas ettiği, şeker, tansiyon ve damar tıkanıkları hastalıklarının oluşmasına neden olduğu, herkesçe bilinen bir hastalık türüdür. Evlenmede engel, dışlanmaya neden ve üremeden yoksun insanlık için bir faciadır.
Böylesine bir hastalığa yakalanmamak için ise elbette bazı önlemler gerekmektedir. Öyle ise önceliğimiz onlar olmalıdır. Obeziteye karşı yapmamız gerekenler ise düzenli, bilinçli ve sağlıklı beslenmenin yanında spor yapmaktır. Bunlar yapılıyor mu diye soracak olursak, ağzımızdan çıkacak olan tek sözcük elbette ki hayırdır. Niçin hayır derseniz, söylenecek şey o meşhur sözümüz “Bir dokun bin ah işit” olacaktır.
Canım sen de ah çekecek ne var. Bak bugün teknoloji gelişti, her istediğine yaz-kış demeden, zaman mefhumu olmaksızın ulaşıyorsun. Eh daha ne istersin. Bir şey istemem, o teknolojiyle beni yavaş yavaş öldürmeyin yeter derim.
Siz o teknolojiyi kullanarak gıdaların genetiğiyle oynarsanız, et yerine soya yedirirseniz, daha çok verim elde etme adına meyveye, sebzeye, ete süte, yumurtaya ve buğdaya hormon uygularsanız. Zararlılardan korumak için ilaçlama adına bunlara zehri zerk ederseniz. 35 günde hormonlu tavuk yetiştirip, o tavuklardan günde iki yumurta alırsanız. Doğanın kekiğinin yerine hayvanları GDO’lu yemlerle besleyip, arıya şeker verip, balığa iğne yapıp, ekmeği esmerleştirme adına una boya katıp yoğurursan, ben daha çok şişmanlar, daha çok hasta olurum.
Sağlık Bakanlığı obeziteye karşı ilan ettiği savaşta, bunlarla savaşacak mı? Çiftçiye gidip ey çiftçi kardeşim senin pazara sürmek için yetiştirdiklerinle, yemek için yetiştirdiklerin niçin farklı da aynı değil diyebiliyor mu? Neden besi malı yerine yaylım hayvanı kesip yiyorsun diye sorabiliyor mu? Tavuklarına hangi yemi veriyorsun, yemeğinde hangi yağı kullanıyorsun, balı niçin kara kovandan alıyor, yoğurdunu ve peynirini neden kendin yapıyorsun, bundan neden halk yararlanamıyor deyip cevabını alabiliyor musun? Köylerde niçin obez insan hiç yok diye düşünebiliyor musun?
Nasıl bir savaş veriyorsunuz. Ekmeğin kepeğini artırıp, tuzunu azaltarak, gramajını düşürüp pahalandırmak suretiyle mi obeziteyi önlemeye çalışacaksınız. Halktan gerçekleri saklayıp bir şeyler yapıyormuş edalarıyla insanların mağduriyetine devam etmekten ne fayda umuyorsunuz?
Gerçekten savaş vermek istiyorsanız, niçin eskiden olduğu gibi özü alınmamış kepekli un ürettirmiyorsunuz. Neden bu unlardan ekmek yaptırılmıyor da, tam buğday, çavdar veya kepekli ekmek diye boyayla siyahlaştırılmış ekmeklerin üretilip satılarak halkın sağlığıyla oynanmasına izin veriyorsunuz?
 Bütün bunların daha çok kazanç elde edilmesi uğruna belli güçler tarafından yapıldığını sizler de bizim kadar bilmenize rağmen, niçin önlemiyorsunuz? Tabii ki bunlara karşı savaşamazsınız... Savaşılırsa sizin de bildiğiniz gibi üç günlük de olsa şaşaalı hayatınızı devam ettirememekten mi endişe ediyorsunuz?
 Değil savaşma, belki de birlikte hareket edilmesi yeğlenmektedir. Nitekim öyle de olmuştur. Kuş gribi denmiş, kanatlılar imha edilerek insanlar çiftliklerin tavuk ve yumurtasına mahkûm edilmiştir. Hayvancılık yok edilip, dışarıdan getirilen ne olduğu belirsiz etlerin yanı sıra mandıraların et ve sütlerine mecbur bırakılmıştır. Yetmedi katkılı süt, yoğurt, peynir ve soya eti yedirdiniz. Daha çok verim adına hormonlu ve zehirli gıdalara göz yumdunuz. Tüm bunların sonucu insanları hasta ederek ilaç şirketlerinin vicdanına terk ettiniz.
Dün tereyağını yasaklayıp bitki yağı kullandıran, yumurtayı yasaklayıp, fast foodlara mahkûm etmeniz sonucu değil midir ki bugün hastane kapılarında sürünmemiz.
Kaybetmeye mahkûm olacağınız bir savaşı başlatma yerine, ortaya çıkıp halka gerçekleri anlatarak, ey halkım başınızın çaresine bakın. Neden geçmişteki gibi üretin ve tüketin demiyorsunuz? GDO’lu ürünleri yasaklayıp, hormona bir son verip, zehirle mücadele yerine ekolojik ürün yetiştirtmiyorsunuz?
Korkum o ki yıllar sonra çeşitli ekolojik olaylardan dolayı nesli tükenen canlılar gibi insanların da nesli tükenecek veya filmlerde izlediğimiz gibi çeşitli evreler geçirme sonucu canavarlaşmış olunacaktır.
Hangisi olursa olsun. Vebal insanlara mutluluk getirme adına onların oylarını alarak, onların bu hallere düşmesine vesile olan siyasi erkin olacaktır. Obeziteyle yapılan savaşta, obeziteyi çoğaltma adına verilen savaş olarak tarihe geçecektir.

Yazarın Diğer Yazıları