Öcalan’ın serbest kalması...

Birazdan okuyacağınız satırları 21 Ağustos 2010 tarihinde yine bu köşede kaleme almıştık...Yazıdaki tespitler bir tarafa, aradan 4 yıl geçmesine rağmen Türkiye’deki bölücülük ve terör sorununun böylesine bir etkiye sahip olduğunu müşahede etmek ülkemiz adına oldukça üzücü ve kaygı verici bir durum. Bugün “Öcalan’a af ya da ev hapsi” yönündeki isteklerin ya da “PKK terör örgütü değildir” yaklaşımını hakim kılmaya çalışan tartışmaların çoğunlukla sıradan çıkışlar olmadığını ifade etmek gerekiyor. Öyle ki toplumsal sistemde, kamuoylarında ve algılarda meydana gelen değişiklikler bir anda gerçekleşmiyor. Yavaşça kaynatılan suda bir süre sonra can çekişmeye başlayan kurbağa misali adım adım devreye giriyor... Silah bırakmamış ve/veya silahlı güçlerini ülke dışına taşımamış bir terör örgütünün bölgesel ve küresel gelişmelerle legalleşme çabasının psikolojik bakımdan belki de en önemli eşik noktasına geldiğini ileri sürmek mümkün...

İşte bu noktada yıllar önce yazdığımız o makaleyi hatırlamak gerekiyor...
“İktidar yetkilileri “hayır” dese de, Öcalan açısından tünelin ucundaki ışığın görüldüğünü söylemek mümkündür. İstediğiniz kadar “Öcalan’a af yok”, “yeniden yargılama olmaz” deyin; eğer bahsedeceğimiz süreç böyle devam ederse, Apo salıverilmese bile onu içeride tutan sebepler temelden sarsılmış olacaktır. Baksanıza artık eteklerdeki taşlar dökülmeye ve her şey açıkça seslendirilmeye başlandı. Zaten özgür düşünce, demokrasi, insan hakları derken pek çoğumuz bunu istemiyor muyduk? Çok açık ki Türkiye yeni bir döneme koşarken tartışma, değerlendirme ve karar verme ortamı bölücü fikir ve düşüncelerin tam saha presi altına girmektedir. Bundan böyle eğitim, dil, kültür gibi spesifik konuların ötesinde ve bütün bunların içerisinde yer aldığı ayrı bir yönetim ve kısmen de olsa ayrı bir devlet talebi kamuoyunun ayrılmaz parçası olacaktır. 
Öte yandan terör bitirilmeli ve bunun için gerekirse cesur adımlar atılmalıdır. Ama o adımı uçurumun kenarına gelip de atmaya kalkarsanız bir milleti de beraberinde sürüklemiş olursunuz. Otuz yıldan bu yana “üç beş çapulcu” dediğiniz terör örgütü, çağın ve bölgenin gereklerinden uzak harp teknikleri ve özellikle son dönemdeki siyasi karar ve uygulamalar neticesinde yeniden hortlamış ve bu kez çok ciddi argümanlar üzerinde gezinmeye başlamıştır. Bu süreçte ülkedeki ayrışma tehlikesi derinleşmekte ve sosyal yapı içerisinde kök salmaktadır. İnsanların birbirlerinin kökenleri ile ilgilenmesi ise ötekileştirme faktörünün nihai bir sonucudur. 
Terörün meşrulaşma süreci
PKK terör örgütü ve onun siyasi uzantıları, bugüne kadar yaptıkları terör eylemlerini bir özgürlük mücadelesi şeklinde dünyaya sunmak ve kanlı geçmişi meşrulaştırmak istemektedir. Doğrusu bu hususta ciddi kazanımlar elde edilmektedir. ABD’nin Irak’tan çekilmesi ile Doğu ve Güneydoğu bölgesinin bir bölümünün özerklik tartışmalarının odağı haline gelmesi ise oyunun ne denli büyük ve tehlikeli olduğunu göstermesi bakımından son derece önemlidir. Ancak ne yazık ki geldiğimiz noktada özerklik tartışmalarının şiddeti ile Öcalan’ın serbest kalması talepleri arasında pozitif bir ilişki oluşmuştur. Özgürleşmiş, meşrulaşmış ve uluslararası desteği olan bir sistemin liderinin de aynı algı dünyası ile değerlendirilmesi oldukça doğaldır. Kaldı ki bugünkü yansımasıyla Öcalan’ın tam bir hapis halinde olduğunu iddia etmek zordur. Örgütünü İmralı’dan rahatlıkla yöneterek yönlendirebilmektedir. Bu durumda “benim çocuğum neden şehit oldu” diyebilen insanlarımızı anlamaya çalışmak lazımdır. Çünkü meydana gelen bu psikolojik zemin, terör örgütünün yaptıkları kadar bizim de yapamadıklarımızla ilgilidir.” 

Yazarın Diğer Yazıları