Odatv'nin çağrısına aynen katılıyoruz

Odatv'nin çağrısına aynen katılıyoruz
Odatv'nin Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'ne yazdığı açık mektupta yazdıklarının eksiği var fazlası yok...

Mesela...

Silivri kumpasının ilk ayağı olan Ümraniye Davası'nın daha ilk dalgalarıydı... O dönemde gazetemizin yazarı olan Vedat Yenerer haksız-hukuksuz biçimde gözaltına alındı. Aleyhinde "çok vahim silahlar" diye delil gösterdikleri piyasada fişeği bile bulunmayan 135 yıllık antika tüfekti!

Bir gazetecinin böyle kör kör parmağım gözüne pervasızlığında linci karşısında benzer durumdaki "bir kısım" gazetede neredeyse kamp kuran TGC, Yeniçağ'ı ve Yenerer'i görmezden, duymazdan geldi.

Mesela...

Anadolu Ajansı muhabirinin şehit cenazesinde çektiği evlat acısı fotoğrafına ödül verdi; törende sahneye kurulan dev barkovizyon perdesinde fotoğraf YENİÇAĞ'a manşet olduğu haliyle sergilendi ama ne hikmetse logomuz sansürlendi!

Mesela...

Şu son birkaç yıl içinde Türk basın tarihinin en çilekeş kalemlerini uğurladı gazetemiz peş peşe; "gazetecilik"ten kurşunlanmış, "gazetecilik"ten hapis yatmış, "gazetecilik"ten çekmediği kalmamış abide isimler... Ne bir taziye geldi TGC'den bize, ne basın mensuplarına bir mesaj "meslektaşları"nın kaybına dair...

Özetle Odatv'nin çağrısının altına imza atıyoruz; "gazetecilere" ve "gazeteciliğe" karşı kumpasçıları ödüllendiren TGC için şapkasını önüne koyup düşünme zamanı gelmiş de geçmiştir!

 

***

 

Anlayana sivrisinek saz TGC'ye bu satırlar bile az...

Tarihe borcunu öde ve özeleştiri yap!

"Eskiden işkence aletleri vardı. Şimdi gazeteler var."

Oscar Wilde'ın bu sözünün ne anlama geldiğini, Silivri Cezaevi'ne atıldığımızda daha iyi anlamıştık.

Düşünün...

2011 Şubat ayıydı.

Hükümetinden Cemaat'ine, polisinden hakimine tüm bir devlet bu satırları okuduğunuz Odatv'ye büyük bir kumpas kurdu. Cezaevine atıldık. 

Cezaevinde "meslektaş" diye adlandırılanlar tarafından, aylarca darağacında sallandırıldık.

Oysa, Silivri'deki aslında Odatv değil, tüm Türkiye'nin gerçekleri öğrenme hakkıydı.

Cezaevindeyken, bir yıl önceki (2010) yayıncılığımızdan dolayı Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) tarafından "İnternet Gazeteciliği Başarı Ödülü"ne layık görüldük.

Ve kısa süre sonra...

TGC bize verdiği ödülü "askıya aldığını" açıkladı.

O günlerde bizi "Filistin askısına" asan TGC'ye hitaben Odatv'de şöyle yazdık:

"Siz ne yaptınız öyle?

Bu kirli oyunun farkında değil misiniz?

Bu karanlık tezgahı anlamadınız mı?

Siz gazeteci değil misiniz!

Öyleyse...

Alın ödülü.

Bizim o ödüle ihtiyacımız yok.

Geçer; bu karanlık günler geçer; aydınlanır tüm pis tertipler.

O zaman siz bizim yüzümüze nasıl bakacaksınız?

Biliniz ki...

Odatv'nin yedi çalışanı Silivri zindanında yatarken, bir tekme de siz vurdunuz."

Ve...

Sadece bir avuç usta gazeteci dışında...

Bugün tarihi çarpıtarak "ben ezelden beridir basın özgürlüğünün savunucusuyum", "ben zaten bu Cemaat'e hep karşı çıktım" diyen "ünlü gazeteciler" o gün TGC'ye bu kararından dolayı tepki vermedi.

Neyse...

Yazdığımız gibi; geçti o günler.

O günlerin kirleri bir bir ortaya çıktı/çıkıyor.

Ve unutmak, ihanettir gazeteciliğe.

***

Açın bakın arşivlere...

Odatv'nin ödülünü "askıya alan" TGC kimlere ödül vermiş.

Örneğin...

TGC tarafından Sedat Simavi Ödülü'nden Nezih Demirkent Özel Ödülü'üne kadar ödüllere "boğulan" Arda Akın bugün Cemaat soruşturması kapsamında hapiste.

TGC tarafından Sedat Simavi Ödülü'ne layık görülen Mehmet Baransu bugün Cemaat soruşturması kapsamında hapiste.

TGC tarafından başarı ödülüne layık görülen Ercan Gün, bugün Hrant Dink soruşturması kapsamında hapiste.

Gittiler...

Bir başka kumpas olan Şike soruşturmasında, Aziz Yıldırım'ın polisteki eşkal fotoğrafının "suçlu" imajı yaratmak amacıyla yayımlanmasını dahi ödüllendirdiler.

Bakın, Odatv onların yaptığı tetikçilikleri yapmadı/yapmayacak. 

Ve tüm bu isimler hakkında son kararı yargı verecektir. Adil yargılanmalıdırlar.

Bununla birlikte...

Türkiye'de gazeteciliği koruma iddiasındaki 70 yıllık kurum olan TGC de bir özeleştiri yapmalıdır. 

Bunu da tıpkı bizi "nasıl askıya aldıklarını" kamuoyuna açıkladıkları gibi; açık ve şeffaf bir şekilde gerçekleştirmelidir.

Dedik ya, bizim o ödüle ihtiyacımız yok.

Ancak, TGC ödül verirken ya da askıya alırken nasıl bir oyunun içinde olduğunu açıklamalıdır.

Bu tarihe karşı borcudur.

Odatv.com

 

***

 

Barzani demek "4 parçalı Kürdistan" projesi demek

...Şu anda düşünmemiz gereken şey, Suriye'nin kuzeyindeki PYD koridorunun "Cerablus şimdilik korunsa da" Türkiye'de PKK ve IŞİD terörünü arttıracak ve kendi toprak bütünlüğümüzü tehdit edecek duruma gelmemesidir.

Çarşamba akşamı CNNTürk'teki tartışmada Emekli Albay Mustafa Önsel'in (Ağacın Kurdu isimli önemli kitabın yazarı) tespitleri çok yerindeydi. Önsel, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin "Irak Kürdistanı olduğunu, bu bölgedeki petrol düşünüldüğünde Akdeniz'e açılacak bir kapıya gereksinim duyulacağını, Hatay'ın bile tehlikeye girebileceğini, Barzani'nin de değişebileceğini" söyledi.

(...)

 Bugün "Kürt meselesi" nedir diye sorulduğunda ortaya "4 parçalı Kürdistan" projesi çıkmaktadır. Barzani yönetimine yakınlığıyla bilinen Rüdaw TV'de hava durumu bülteni verilirken arkadaki haritada "Erzurum, Sivas, Ağrı, Van, Hatay, Mersin, Malatya gibi illerimiz Kürdistan içinde" gösteriliyor. Mesut Barzani'nin, Irak'ta bulunan Duhok'ta "Suriye Kürdistanı Sözleşmesi'ne öncülük" ettiğini de hatırlayalım. Gözlerimizi gerçeklere daha fazla kapatamayız!

Güngör Mengi Vatan

 

***

 

(Kılıçdaroğlu'na) Pusu girişimi çok ciddi sonuçlar doğurabilirdi. Bu durum ülkemizin her yerinde ve herkese yönelik güvenlikle ilgili büyük sorunlar olduğunu göstermiyor mu?

Yalçın Bayer Hürriyet

 

***

 

karik-med.jpg