Öğretmenler dert yumağına dönüştü

Öğretmenler Gününü geride bıraktık. Hükümet ve Milli Eğitim Bakanlığı bugünü, öğretmenin ve öğretmenlik mesleğinin hemen hiçbir derdine, sıkıntısına, sorununa eğilmeden; basmakalıp nutuklarla ve birkaç törenle geçiştirdi.
Bu en önemli günde sevinçler yüzlerde ve dudaklarda yarım kaldı. Çünkü öğretmenlik mesleği dertli, öğretmen dertli; dertli bile değil, artık dert küpü. Başka bir ifadeyle tükenmişlik sendromu. On iki yıldan beri çözülmeye çözülmeye, üstüne üstük sorun üzerine sorun üreten eğitim politikalarıyla bir kördüğüme dönüşmüş sorunları büyük bir yumağı andıran bu kutlu meslek, neredeyse bitme noktasına gelmiş, daha doğrusu, getirilmiş bulunuyor.
***
Öğretmenlik mesleğini perişan eden ve geleceğini karartan sorunların başında ücret adaletsizliği, özlük haklarının gaspı, bilgisiz, deneyim ve becerisi olmayanların baş tacı edilmesidir.
Hiç şüphesiz bu sorunların başında her geçen sene biraz daha aşınan reel gelirleri gelmekte. 12 yıldır her gelen hükümet, “gelecek seneye ilişkin enflasyon tahmin rakamları” gibi ciddiyetsiz çizgileri göstererek keyfince yaptığı düşük ücret zamlarla öğretmenin gerçek gelir düzeyini düşürdükçe düşürdü ve günümüzde dibe vurdurdu.
Nitekim 2002 yılında yeni göreve başlayan bir öğretmenin maaşı 5,12 tam altın değerinde iken bugün aynı durumdaki öğretmenin maaşı 3,26 tam altına düşmüş bulunmaktadır. Milli Eğitim Bakanı ve Başbakan 2002’den bugüne öğretmen maaşının % 283,7 oranında artığını söyleseler de, durumun reel olarak tam aksi olduğu bütün çıplaklığıyla ortadadır. Bugün kamu çalışanlarında en az maaş alan kesim içinde öğretmen ve akademisyenler ilk sıradadır.
***
Hâsılı; dert çok, dermansa görünürde yok. Hepsinin üstünde merak ettiğimiz bir şey daha var: Kol gezen sorunların çığ gibi büyüdüğü, ürpertici kâbuslara dönüşerek adeta kronikleştiği bir ortamda, bu bakanlığın sorumluluğunu üstlenenler, acaba geceleri rahat uyuyabiliyor mu?
Bizce, uyumamalıdır; ancak, sadece uyumamak da yetmez. İlk iş olarak, öğretmenlerin maaşı düzeltilmeli, yandaş idareciler tasfiye edilmeli, gasp edilen özlük hakları iade edilmelidir. Bu da yetmez: Bakanlık yetkilileri, okullarda doğrudan öğretmen ve diğer çalışanlarla bire bir, açık kalpli görüşmeler yaparak, dert ve şikâyetlerini birinci elden öğrenmelidir.
***
12 yıl sonunda:       
Milli Eğitim sistemi sürekli müdahalelerle laçkalaştı. Her geçen dönemde kalite, çok bariz biçimde ve sürekli olarak düştü.
Türk Milli Kültürü hedef alındı. “Türk” kelimesini yasaklayan, bizler’i “millet” yapan tarihimiz ve edebiyatımızı silmeye, bizleri tarihsiz, kültürsüz,  köksüz bir yığına dönüştürmeye çalıştılar.
Üniversite öncesi dönemdeki kalite düşüklüğü, eğitim-öğretim sisteminde bir zincirleme reaksiyona sebebiyet vererek dalga dalga yayıldı. Bu, üniversitenin de kalitesini aşındırdı.
***
Camia’nın özlük hakları çok büyük bir oranda ve çok büyük bir sıklıkla, sürekli olarak ihlal edildi. 2003-2013 arasında gelen hükümetler Cumhuriyet tarihinde görülmüş en büyük “kıyım” ve “zulüm” rekorunu kırdı.
Bakanlık bünyesinde partizan örgütlenmelere göz yumuldu, hatta teşvik edildi. Bakanlıklarla  onlara bağlı il ve ilçe teşkilatlarında yandaşların dışında kimse kalmadı. 
Geçim durumu sefalet seviyesine kadar gerilediği, bütün hayatları fedakârlık ile geçen eğitimciler ve öğretmenler, neredeyse bu mesleği seçtiklerine pişman olacak raddelere geldiği/getirildiği halde, Bakanlık bu konuda bir işlem yapmak için parmağını dahi kıpırdatmadı. Tam aksine Hükümet başta olmak üzere Milli Eğitim bakanlarının büyük çoğunluğu. öğretmenlere hakaretten başka bir şey yapmadı.
***
Sonuç olarak diyebiliriz ki: “Mahkeme Kadı’ya mülk olmaz” atasözünde ifade edildiği gibi, Milli Eğitim’den 12 yılda nice bakanlar gelip geçti. Ama hepsi de arkasında hoş bir seda bırakmadan, yaktı ve yıktı da geçti!
Öğretmenlerin yaşamakta olduğu bu sıkıntıların ve eğitimin sorunlarının çözülmek yerine, zamanla daha da katlanarak bir trajediye dönüşmesi, her türlü imkânı ve potansiyeli fazlasıyla mevcut bulunan bu güzel ülkenin, bu cennet vatanın ve bu sabırlı ve fedakâr milletin değil, bu imkânları hovardaca harcayarak heder eden çapsız, düşük kapasiteli politikacıların kusurudur.
Öğretmenlerimizin ve diğer eğitim çalışanlarının artık çoktan açlık sınırının altına düşmüş bulunan ücretlerinin iyileştirilmesi istikametindeki bütün beklentiler boşa çıktı.
“Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler”.

Yazarın Diğer Yazıları