Öğretmenler Günümüz kutlu olsun

Sayın okurlarım, beş gün sonraki 24 Kasım Salı günü Ögretmenler Günümüz. Kutlu ve mutlu olsun. Öğretmenlik mesleğinin yaşantımıza olan etkisi, bizim yaştaki insanlar tarafından daha çok hissedilmiştir. Cumhuriyetimizin kuruluşundan sonra, öğretmenlerimiz her sabah “Türküm, doğruyum, çalışkanım. İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.
Ey Büyük Atatürk! Açtığın yolda gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim. Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türküm diyene!” diye, bizlere ant içirirler. Bizlere annelerimiz gibi davranırlar, çocukluklarımızı hoşgörüp yanlışlıklarımızı düzeltirler, bizlere çekidüzen verip, kollarının altına alırlardı.
Yine, ortaokuldaki ve lisedeki, ders kitaplarımızın yazarları rahmetli hocalarımız, Beşir Gögüş’ü, Şükrü Kurgan’ı, Niyazi Akşit’i, Enver Behnan Şapolyo’yu, A. Dilaçar bey’i, Maşuk bey’i, Edip bey’i, beden eğitimi öğretmenlerim Hasan Öner ve Şinasi bey’i saygı ile anıyorum. Onlar bana, Vatanımı, Milletimi, Devletimi, Dilimi, Bayrağımı sevmeyi öğrettiler. İkinci Cihan Harbi sonrasının imkansızlıklarından ve eğitimsiz aile yapılarımızın eksikliklerinden bizleri korudular. Yardımlaşmayı onlardan öğrendik. Üretken olmayı, ölçülü tüketmeyi, tasarrufa riayet etmeyi, yerli malı kullanıp para biriktirmeyi, sağlıklı yaşamı, spor yapmanın faydalarını, boş zamanların değerlendirilmesini hep bana, anam-babam gibi onlar öğrettiler. Uçmağa vardıkları için ellerini öpemediğim hocalarımı, cehaletin ürettiği sefaletle mücadele eden kültür şehitleri olarak görüyorum.
Genç Cumhuriyetimizin kuruluşundan bugüne kadar geçen zaman içinde “nereden nereye” geldiğimizi düşündüğümde ve bu güzel neticeyi, hepimiz kendi yaşantımıza uyguladığımızda, eğitimimizin ve onun kolbaşı öğretmenlerimizin hizmetlerini ve değerlerini görür ve şükran borcumuzu ödemek isteriz.
Ben sosyal yapımızın inkişafının örneğini, kendi aile yapımla sizlere sunmak isterim; Ankara’mızın merkezindeki Ulus semtinde yaşamını sürdüren yerli ailemizde 1930’lu yıllara kadar, eski ve yeni harflerle yazı yazmayı ve okumayı bilen bir kişiye bile rastlanmazken bugünkü aile yapımızda, mühendisler, doktorlar, eczacılar, sanatkarlar, öğretmenler, sanayiciler, işadamları, yöneticiler ve yüksek okul öğrencileri var. Meyvesi bol, bu güzel ağacı yetiştiren insan unsurları içinde aile büyüklerimiz kadar hiç şüphesiz öğretmenlerimizin hakkı da büyüktür. Ancak, eğitimcilerimizin tesbitlerine göre, siyasetçilerimizin yaptığı bazı yanlış uygulamalar, eğitim konusundaki daha farklı güzellikteki fotoğraflarımızı engellemiştir. 12 Eylül harekatından sonra, Milli Eğitim Bakanlığımız, Öğretmen Meslek Okullarımızı kapatmış ve gençlerimizin mesleki bilgilerinden yoksun öğretmenler tarafından yetiştirilmesine yol açmıştır. Artık yavrularımız da, yarış atları gibi, yalnız imtihanlara ve kurslara koşar olmuşlardır.
Artık otuz yıl önceki genç nesiller yerine bugün benliklerini, davranışlarını hatta düşünce sistemlerini değiştirip milli değerlerimize hassasiyet göstermeyen ve bizlerin beğenemeyeceği insanlar olmuşlardır. Bu neticelerden, gençlerimizden başka, hepimizin mes’uliyeti ve hatta suçu vardır. Fakat bir tesellimiz de, şükürler olsun ki, azınlıktadırlar. Keçi sakallı, kulağı küpeli, saçı tokalı ve jöleli erkek yavrularımız, yollarda öpüşen, göbeği açık, eli sigaralı kızlarımız, dedesi yaştaki insanlara otobüslerde yer veremeyen yavrularımızın hepsi son yılların meyveleridir ve mesleğini  “öğretmenlik”  olarak seçmemiş, yüksek okul mezunu olması yeterli görülen, öğretmen dostlarımızın eseridir.
Milliyetçi öğretim üyelerimizden tekrar kolları sıvamalarını ve eğitim yaralarımızın onlar tarafından sarılmasını bekliyor, Günlerini kutluyorum.
Tanrı Türk’ü Korusun.

Yazarın Diğer Yazıları