Okumak

Ülkemizin dünya coğrafyasındaki konumu, nüfus sayısı ve kalkınmışlığı ile övünerek dünyanın lider ülkelerinden biri olduğumuzu söylemekteyiz. Tabii ki bu durum bizleri gururlandırmaktadır. Ancak her alanda gelişmiş ülkelerle kıyaslanmalarımıza bakıldığında ise üzülerek görmekteyiz ki hiç de söylendiği gibi olmadığıdır.
Görülen geri kalmışlığımız, insanımızın tembelliğinden mi, yoksa yetişme tarzından mı kaynaklandığı pek de araştırılmamıştır. Tüm verilerin ışığında yapılan tahlillere bakıldığında gelişmiş ülke insanlarından ayrıldığımız noktalar ise oldukça sinirli, her an kavgaya hazır, hoş görüden uzak, sabırsız, çalışmayı sevmeyen, beleş yaşamı seven, her konuda bilgiçlik taslayan, ancak hiçbir konuda da bilgi sahibi olmayan yapıya sahip oluşumuzdur.
Bakıldığında hiç de hoş görünmeyen bu yapının, insanlarımızın genetiğinden kaynaklanmadığı, ancak verilen eğitim neticesi cahil ve zavallı duruma düşürülmesi sonucu olduğudur. Bu durumun da özellikle bazılarının işine geldiği, Çünkü bu yapıdaki insanların idaresinin çok daha kolay olduğudur.
Her hangi bir okulu bitirmenin insanın kültür seviyesini yükseltip bilinçlendirmediği, gelecekle ilgili doğru kararları aldırmadığı ve ülkenin gelişmesine katkı sağlamaya tek başına yeterli olmadığı da görülmüştür. Eğer aksi olsaydı bugünkü bölücü bayrak düşmanları olmazdı.
İnsanlarımız, ancak bolca okuyarak araştırmak suretiyle kendilerini yetiştirmeleri sonucu, her alanda haklarını aramasını bilen, başkalarının haklarına saygı duyan, demokratik ve bilgi sahibi kişiler olmaları halinde kalkınmış, uygar ve bölgesinde lider ülke oluruz.
Bunlar içinde dünyadaki gelişmiş ülkelerin başvurduğu yollardan bizim de geçmemiz gerekmektedir. İşte bunlardan birisi de içinde bulunduğumuz günlerde hamasi nutuklarla kutlamasını yapacağımız “Kütüphaneler Haftası”ndan geçmektedir.
Yaş, ırk, cinsiyet, inanç, milliyet, dil ve düşünce farkı gözetmeksizin bütün halka hizmet götürmek gibi bir amaca hizmet veren kütüphanelerin işlevlerinden biri de, her türden ve her formattan materyali toplamak, düzenlemek ve hizmet sunmak görevini yerine getirmektir. Böylesine önemi olan kütüphanelerin, ülkemizdeki sayısı 1.530 iken, Almanya’da 11.500, Fransa’da 4.500, İngiltere’de 5.000 ve İspanya’da 5.300 adedi bulmaktadır.
Bu verilere göre 100.000 kişiye düşen kütüphane sayısı benim ülkemde 3 iken AB ortalaması 13’tür. Tabii ki AB ülkeleri ile benim ülkemde kütüphane çalışanları da bu oranlara göredir. Tüm bunlar da nerelerde olduğumuzun bir göstergesidir.
Tüm bu kıyaslamalardan sonra, ne yapalım bizim insanlarımız tembel okumayı sevmiyor diyemeyiz. Devlet olarak biz halen nüfusumuzun %30’una okuma yazma öğretmemiş, öğrettiklerimize de okuma alışkanlığı kazandıramamışızdır. Bu nedenden dolayı da okuma-yazma oranımız %0,01 oranlarında seyretmektedir. Japonya’da bir kişi yılda 25 kitap okurken, bizde 6 kişi yılda bir kitap okuyorsa, yine benim ülkemde gazete tirajı 3 milyonu bulmazken, Japonya’da 68 milyon ise pek de kültürlü olduğumuz söylenemez.
Bu eksikliğimizi zamanın yetersizliğine, TV’nin tercih edilişine ve kitapların pahalılığına bağlarsak cehaletimiz daha da net ortaya çıkar.  Hâlbuki kahvehanelerde taş döşemeye zaman, sigaraya para bulabiliyorsak, rahatlıkla kitap almaya parayı ve okumaya da zamanı buluruz. Atalarımız ne demiş; “eğer çobanın gönlü olursa tekeden köremez çıkarır” buyurmamışlar mı?
Yapacağımız; öğretmenden başlamak üzere, öğrencilerimize okuma alışkanlığını kazandırmak. Kütüphane sayısını çoğaltarak buralarda uzman kişileri iskân etmek. Kütüphanelerimizi bürokrasiden kurtarmak ve fiziki mekânları uygun hale getirerek engellilerin de yararlanacağı hale dönüştürmektir.

Yazarın Diğer Yazıları