Önce ülke mi parti mi?
Seçimlerden sonra bazı muhalif partilerde yerel seçimlere tek başına girme eğilimi ortaya çıktı. Gerekçeleri de partilerinin görünür olmaktan çıkması, kendilerini gösterememesi. “Tek başımıza girelim ve boyumuzun ölçüsünü alalım.” diyorlar.
Bu partilerin tamamı ittifak oluştururken ülkeyi tek adam rejiminden kurtarmaktan söz ediyorlardı. Ülke çok kötü durumdaydı, bütün güçler tek adamın elinde toplanmıştı, ne bağımsız bir yargı vardı, ne adalet, ne eşitlik. Bütün atamalar liyakate göre değil sadakate göre yapılıyordu. Ülke felaketin eşiğindeydi. Bu felakete sebep olan tek adam rejiminden kurtulmak lazımdı.
Ağırlıklı olarak ülkücü-milliyetçi bir tabana sahip olan İYİ Parti’nin, AKP’nin açılım politikasına, bölücülere verilen tavizlere de itirazı vardı.
12 Eylül tarihli yazısında Arslan Bulut, Cumhurbaşkanlığı katında bugün de etkili olan Şükrü Karatepe, Mehmet Uçum gibi isimlerin sözlerini yeniden hatırlatıyor.
Karatepe, 1996 yılının 10 Kasım’ında Atatürk’ü anma programına katılmak zorunda kalınca şunları söylemiş:
"İçim kan ağlayarak, bugünkü törenlere katıldım. Bu düzen değişmeli... Bekledik, biraz daha bekleyeceğiz. Gün ola, harman ola, Müslümanlar içlerindeki hırsı, kini, nefreti eksik etmesin."
Uçum da “Türk milleti” yerine “Türkiye milleti inşa etmek”ten bahsediyor.
2017’deki anayasa değişikliklerini hazırlayan heyetin içinde Şükrü Karatepe de varmış ve o zaman Cumhurbaşkanlığı başdanışmanı imiş. Uçum, şu anda da Cumhurbaşkanlığı’nda görevli.
Bölücülüğe nasıl tavizler verildiği, bölücü PKK’lılarla nasıl görüşmeler yapıldığı, meydanlarda Öcalan’ın mektuplarının nasıl okutulduğu, PKK’lı teröristlerin affedilmesi için kurulan sınır mahkemeleri, hendek savaşları daha dün gibi. Andımız hâlâ okullarda okutulmuyor. Bütün bunların üstüne, ülkemizdeki Türk varlığını tehlikeye sokacak ölçüdeki sığınmacılar, kaçaklar vahameti var.
Eğitimin gittikçe İmam-Hatip ağırlıklı hâle getirilmesi, laiklikten uzaklaşılması, tarikat ve cemaatlere verilen tavizler de yine aynı rejimin sonucu.
Bütün bunlar tek adam rejimiyle ülkenin nereye doğru götürüldüğünü gösteriyor. Yani ülkemizin geleceğiyle ilgili çok ciddi kaygılar var. Ve bu kaygıları taşıdığınızı siz de defalarca dile getirdiniz.
Artık bu kaygıları taşımıyor musunuz? Tek adam rejimi artık sizin için bir sorun teşkil etmiyor mu? Yoksa siz de iktidarın “yerli ve millî” olduğuna mı inanıyorsunuz? Öyle inanıyorsanız belki bir gün davetlere de icabet edersiniz. Millet çeşitliliğine dayanan yeni bir anayasa ile de mutlu olursunuz.
Sözün özü şudur: Ülke, partiden önce gelir. Ve yanılmıyorsam bu ilke, milliyetçilikte de ülkücülükte de geçerlidir. Yoksa yanılıyor muyum?