Operasyonların faturasını ödeyenler!

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “affedin derlerse, süreç çok daha barışık olur”  çağrısı bugünkü operasyonların adalet veya güvenlik odaklı yürütülmediğini, ardında çok daha farklı amaçların bulunduğunu gösteriyor. Başbakan Tayyip Erdoğan da  “soruşturmalar biterse, normalleşme başlar” mesajı vermişti. Yani hükümet aleyhindeki yolsuzluk soruşturmaları kapatılırsa yamuk-paralel kavgası bitecek! Ancak Cemaat tüm konumlarını kaybetme riskine rağmen geri adım atmıyor!
Derin kavganın ulusal boyutunda iki neden var. Birisi T.C. devletinin son beş yıldır içeride ve dışarıda saygınlığına zarar veren operasyonların sorumluluğundan kaçmak, ikincisi yolsuzluk ve rüşvet olaylarının üstünü örtmektir. Arap Baharı’ndan sonra dış politika çökmüş, bölgedeki aşiretler dahi Türkiye’ye kafa tutar hale gelmiş, üstelik ülkede bölünme algısı yükselmiştir. Ayrıca hükümet üyelerini ve çocuklarını ilgilendiren yolsuzluk olayları siyasi kaosa yol açmanın ötesinde toplumdaki ahlaki çürümeyi hızlandırmaktadır!
İdeal bir yönetimin yanlış icraattaki payını itiraf etmesi, hatalı davrananları görevden alması, yolsuzluk ve rüşvete karışanları cezalandırması beklenir. En kötü yöntem ise tüm sorumluluk için bir günah keçisi bulmak ve her günahı ona yüklemektedir!
Suriye, Irak ve terör sorunlarının bütün safhalarında, MİT’in olayların içinde olduğu medyaya yansıyor! MİT’in süreci kontrol edemediği aksine bölgenin tam bir kaosa sürüklendiği açıktır. Mesela Türkmenlere yardım TIR’larının sınırı geçmeden yakalanması, PKK içine sızan ajanlarının daha sorgulama aşamasında çözülmesi Teşkilat’ın ülke içi operasyon yeteneğini dahi tartışmalı kılmaktadır. IŞİD elindeki rehine sorunu da göstermektedir ki bölgede aşiret çapındaki örgütler bile bu zaafı kullanmaktadır.
Her kurumda görevini hakkıyla yapan ve istismar eden vardır. MİT’in de gurur duyulacak operasyonları olabilir, fakat Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar uzanan medeniyet coğrafyamızda, başta Türkmenler olmak üzere Türk ve akraba topluluklarının hepsi acı çekmektedir. Oysa hükümet algı operasyonları ile iç politikadaki desteğini korumaktadır! Lakin  “kral çıplak” dendiğinde üzeri örtülen sorunların domino taşları gibi birbiri üstüne yıkılması kaçınılmazdır. Hükümetin ayakta kalabilmesi ve Başbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi bu algıya bağlıdır. Aksi takdirde bakanların ve bürokrasinin çoğu yüz kızartıcı suçlardan yargılanacaktır!
Son zamanlarda çıkarılan yasaların çoğu bu kaygının tırmandığının alametleridir. Adalet Bakanı’nın cumhuriyet savcısına baskı yapması, devlet görevlilerinin teröristlerle görüşmesi, görevden alınan bürokratların mahkeme kararına rağmen görevine iade edilmeyecek olması, MİT personelinin adli kovuşturmalardan muaf tutulması ve sair düzenlemeler bunlardan bazılarıdır.
Hükümetin, emrindeki emniyet personeline yönelik 22 Temmuz operasyonu 3 ayrı alanda; terör, dinleme (casusluk) ve mali suçlar(yolsuzluk) konularında yoğunlaşmaktadır. Aylarca bekledikten sonra İsrail ile eş zamanlı olarak Ramazan ayında operasyon düzenlemesi hükümetin ne kadar sıkıştığını anlamamıza yarıyor. Ayrıca yurt dışına zor şartlar altında binlerce gönüllüsünü gönderebilen bir sosyal hareketin gözaltı ve tutuklamalarla korkutulacağını zannetmesi de hükümetin mantıklı düşünemediğini gösteriyor.
Öte yandan Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi Ergenekon dalgalarını andıran bir algı oluşturmak ve ulusalcı kesimlerin sempatisini kazanma niyetiyle, sahur vakti polislerin evlerine girilmiş ve elleri kelepçelenmiştir. Ancak bu da ters tepmiştir!
Söz konusu kavganın neden çıktığı konusunda rivayetler muhtelif olsa da ne 2010’da Tevhid Selam örgütü kapsamındaki 250 kişinin dinlenmesi, ne MİT yönetiminin ifadeye çağrılması (7 Şubat 2012), ne dershanelerin kapatılması (2013) kavgasının asıl nedeni değildir! Kavganın asıl nedeni ülkeyi yöneten kadroların beceriksizliklerini gizleme ve hesap vermekten kaçma çabasıdır!
Sonuçta, “vatanımızı satmadık, bayrağımızı indirmedik, hırsızlık yapmadık” diye bağıran vatansever kadrolar birbirine kırdırılıyor. Balyoz ve 22 Temmuz Sahur operasyonlarının ortak noktası, tutuklananların çoğunu, sadece kendilerine verilen emri yerine getiren görevlilerin oluşturmasıdır! Parayı yönetenlere ve rantın tadını çıkaranlara ise her zamanki gibi ulaşılamıyor! Büyük patronlar hapse girmiyor! Faturayı ise beğenirsiniz veya eleştirirsiniz ama nihayetinde milli duygularla görev yapan çalışkan kadrolar ödüyor!

Yazarın Diğer Yazıları