Oramar ve Öcalan'a hak veren Rektör!

Oramar… İsmini duyanlarımız, yerini bilenlerimiz yoktur belki de…

Yıllarca PKK'lı teröristlerin Hakkari Dağlıca'da en etkin oldukları bölgenin adı Oramar…

Son derece zorlu bir coğrafya…

2 bin 522 metre yükseklikte bir tepe…

Irak sınırına uzaklığı da 4 kilometre….

İnternete girin "Oramar" yazın, teröristlerin çektikleri videolar, fotoğraflar karşınıza çıkacak. O görüntülerde bol bol örgüt propagandası yapıyorlar. Öyle rahatlar ki Oramar'ı "kurtarılmış bölge" ilan etmişler.

Dağlıca taburumuza yapılan saldırıların neredeyse tamamı işte bu Oramar denilen dağlık araziden geliyor. Oramar tepelerine çıktığınızda Dağlıca Hudut Taburu'nun tam bir açık hedef haline geldiğini görüyorsunuz…

Bu şartlarda önünüze iki seçenek çıkıyor.

Birincisi taburun başka bir bölgeye taşınması.

Ancak bu mümkün değil. Çünkü Dağlıca Hudut Taburu taşınırsa, PKK'lıların en çok sızma yaptığı alanda büyük bir boşluk oluşacak, sınırdan geçişleri rahatlayacak.

İkinci seçenek ise Oramar bölgesinin ele geçirilmesi ve üs kurulması…

Çözüm sürecinin araya girmesiyle bu ikinci plan ne yazık ki işletilmedi. Oramar bir türlü kontrol edilemedi.

Yukarıda PKK'lılar, aşağıda Dağlıca Sınır Taburu… Akıl almaz bir şekilde hedefti karakol.

Çözüm süreci, binin üzerinde verdiğimiz şehitle bitti.

Geriye on binlerce gözü yaşlı insan kaldı. Birçoğunun hikayesini bilmiyor, isimlerini hatırlamıyoruz.

Ama dağların aslanları hiçbirisini unutmamış.

***

HaberTürk televizyonundan muhabir Murat Karataş ve kameraman Hasan Dönmez harika bir habere imza attılar. Oramar tepelerine gidip orada nasıl bir mücadele verildiğini ve neler yapıldığını anlattılar.

1,5 yıl önce gelen talimatla komando birlikleri harekete geçiyor.

Oramar'ın alınması öncelikli hedef. O kadar zorlu bir arazi ki; "Ben profesyonel sporcuyum" diyenlerin bile tırmanamayacağı kadar dik ve engebeli…

PKK'lılar, Oramar'ın çevresindeki mağaralarda gizlenerek yaşıyor… Bölgeyi avuçlarının içi gibi biliyorlar;  nerede gizleneceklerini, nasıl soğuktan korunacaklarını…

Çıkılmaz denilen araziye, tepelerinde silahlı PKK'lılara rağmen kahraman komandolar çatışa çatışa çıkıyor.

2 şehit vererek tepeyi ele geçiriyorlar. PKK'lılar neye uğradıklarını şaşırıyor, yardıma gelen grupların hepsi etkisiz hale getiriliyor.

Sonrasında bölgede üst kurma çalışmaları başlıyor.

Muhabir Karataş askerlerin yaşadıkları yerleri görüntüler eşliğinde aktarıyor, "Yataklar bitişik nizam, son derece dar bir ortam, yaşanması oldukça güç şartlar içeriyor, tavanlar saçtan, üzerleri kum torbaları ile örtülmüş. Battaniyelerle de yataklar bölünmüş. Görevde ve nöbette olmayan askerler burada istirahat ediyorlar."

Ancak görüntüleri izledikçe insanın aklı nutku tutuluyor. O şartlarda uyumak, uyanmak, günlük insani ihtiyaçları gidermek bile psikolojiyi altüst eder.

Askerler derme çatma, çadırdan bozma yerlerde hem de 2 bin 522 metre yükseklikte yaşamaya çalışıyor.

Geç de olsa bu çile son bulmuş. Birkaç hafta içerisinde havan topuna ve el bombasına dayanıklı konteynerlere taşınacaklar.

İşte böyle Oramar'ın hikayesi… Bilmediğimiz, görmediğimiz, haritalarda bulamayacağız bir coğrafyada destan yazıyor Mehmetçik…

Çözüm sürecinin bitmesiyle birlikte nefes almışlar adeta… Bölgenin bir diğer stratejik noktası olan İkiyaka Dağları'nda da kontrolün sağlanmasıyla PKK'ya göz açtırılmıyor.

Geriye tek bir şey kalıyor; bu aslanların yaşam şartlarını iyileştirmek ve onlar için dua etmek.

***

Oramar'da canı pahasına vatanını savunan aslanları yazarken, KRT'de Çağlar Cilara'nın konuğu olan Tunceli Üniversitesi kurucu rektörünün haberi geldi önüme. Rektör, 2008 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından göreve getiriliyor. 2015'teki genel seçimlere kadar da görevinde kalıyor. İstifa edip AKP'den milletvekili adayı oluyor, ama kazanamıyor.

Programda söz çözüm sürecine geliyor ve eski rektör şunları söylüyor:

"Çözüm sürecinde aktörler vardı. Birinci aktör, Türkiye Cumhuriyeti devleti. Samimiydi, akan kanın durmasını istiyordu, bir ılımlı çözüm ortamı gelsin istiyordu. İkinci aktör, Türkiye Cumhuriyeti devletinni işlerini yürüten hükümetimiz, samimiydi, çözüm istiyordu, üçüncü aktör Türk milletiydi. Kürtü, Türkü, Alevisi, Lazı, Çerkesi, samimiydi, çözüm istiyordu. Dördüncü aktör İmralı'ydı ve samimiydi. Çünkü 21 Mart 2013, Diyarbakır'da okunan Nevruz bildirisinde, Türkiye Cumhuriyeti devleti artık, silahla, şiddetle, terörle hak aranabilecek bir devlet değildir. Kürtler, demokratik siyaset yaparak haklarını savunsunlar, silahlı unsurlar ülke dışına gitsin, terörü şiddeti bitirelim dedi. Samimi olmayan bir tarafı gördük biz, Kandil ve siyasi uzantıları."

Bir tarafta AKP'nin atadığı ve parti sıralarından vekil adayı yapılan, 7 yıl boyunca üniversite yönetenlerin zihniyeti; öte tarafta ise 2 bin 522 metrede canlarını vermek için öne atılan aslanlar…

Şimdi gelin bir daha konuşalım; çözüm sürecinin vebali kimin ve bu hesap nasıl kapanacak?

Yazarın Diğer Yazıları