Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Agah Oktay GÜNER

Agah Oktay GÜNER

Ordumuz ve acı gerçekler

                Dünya üzerinde askere giden evladının eline kına yakan tek millet "Türk Milleti"dir. Evlenen kızın eline kına yakılır, kocasına kurban olsun diye... Askere giden evlada kına yakılır vatana kurban olsun diye...

                Bu milletin türkülerinde vatan vardır; Gurban olam vatana/Vatanım hoştur bana o'nu ben çok severem.

                Destanlarımız bu ülkenin çocuklarına millî şuur ve vatan sevgisi vermek için kolektif şuur ile söylenmiştir.

                Son yılların icadı "paralı askerlik" bize bütünüyle yabancı bir zihniyetin fevkalade yanlış bir uygulamasıdır. Askerlik savaş sanatıdır. Sonunda ölüm varsa seve seve sineye çekilir. Vatan için, namus için, bayrak için yapılan bu fedakârlığı para ile ölçmek mümkün müdür?

                Terörle mücadele için profesyonel bir güce ihtiyaç olduğu her zaman söylediğimiz bir gerçek ancak bugünkü uygulamayla bir ilgisi yok. İyi eğitimli, fiziki yapısı uygun gençlerin bu amaçla memur, sözleşmeli memur gibi kalıcı statüde seçilerek işe alınıp, uzun süreli bir eğitim, bir dizi tatbikattan sonra görevlendirilmesi ve tecrübe kazanarak devam ettirilmesi mücadelede avantaj sağlar. Gencecik, tecrübesiz yavruları kurban vermeyiz.

                Bu millet koç kuzuları şehit düşünce "Vatan sağolsun" diye karşılayan teslimiyetin sahibidir. Bu ne büyük bir irfan ve muhteşem bir iman şuurudur. Askerlerimiz eğitim sırasında, çatışmalarda korku ve panik tanımaz. Ölürsem şehit, yaralanırsam Gazi olurum diyerek dimdik bir şekilde görevinin icabını yerine getirir. Bir millet bundan fazla ne yapabilir? Binbir çile, binbir fedakarlıkla yetiştirdiği evladını silahlı kuvvetlere teslim ediyor. Evladı sağ dönüyor şükrediyor, şehit düşerse Rabbine hamdediyor, Gazi oluyor, kolunu, elini, ayağını kaybediyor. "Sendendir Rabbim" diyor, sabırla susuyor...

Öfkenin maliyeti ağır oldu

                Bu milletin silahlı kuvvetlerden bazı beklentilerinin olması tabii değil mi? Bunların başında insan gibi barınma şartlarının sağlanması geliyor. Yani, herkesin müstakil tertemiz yatağının olması, suların muntazam akması, banyo ve sıcak su olması gibi. Diyeceksiniz ki bugün bunlar tabii şeyler vardır herhalde... Ama ne yazık ki yok!

                Darbe öfkesiyle askeri hastaneler sivilleştirildi. Bu çok üzücü bir gelişme oldu. Bütün dünya tıp çevreleri literatürde savaş doktorluğunun ayrı bir uzmanlık alanı olduğunu söylüyor. Sivil doktorlar bütün mesleki ehliyetlerine rağmen savaş şartlarına göre eğitilmemiş, tecrübeleri yok. Hele çok ciddi, bakımı elzem olan gazilerin ameliyatları ve rehabilitasyon süreçleri ayrı bir uzmanlık istiyor. Öfke ile alınan bu kararlar askeri tıp birikimimizi perişan etmiştir.

                Dünyanın teşkilatlı en eski ordusuna sahibiz. Geçmiş tecrübeleri değerlendirmeden, gelişmeleri takip eden birinci sınıf eğitim kadroları  olmadan, zamanın taleplerini karşılayan bir askeri eğitim sistemi kurulamaz. Dünyanın en büyük üniversitelerinden Sorbonne ve Oxford kuruluşlarında Papaz Okuludur. Zamanın taleplerine cevap vermek için gelişmeleri takip etmiş, çağa açılmış ve bugünkü ilmi seviyesini yakalamıştır. Darbeler, ihtilâller, suikastlar, isyanlar Sorbonne ve Oxford'un kimliğine dokunmamıştır. Kuleli Askeri Lisesi'ni kapatmak, o canım tarihi binayı unutulmuşluğa terk etmek savunulması mümkün olmayan bir yanlıştır. Harp Okullarının şerefli mazileri bir kalemde çizilmiştir. Temennimiz eğitim sisteminin eski askeri kimliğine kavuşmasıdır.

Omuzlardaki yıldızlar kararmasın!

                Son günlerde yaşanılan önemli bir acı ve utanç ise askeri  birliklerdeki zehirlenmelerdir. Eskiden ordu kendi yemeğini kendi pişirir, ekmeğini kendi yapardı. Bu konuda çok değerli tecrübeler kazanılmıştır. Neden? ve Niçin? sorularının cevabı verilmeden sistem değişti. Her türlü sabotaja açık bir uygulamaya geçildi. Genelkurmay çok ciddi şekilde bu konunu üstüne gitmeli, askerlerimizi zehirleyen alçaklar, para için kokmuş malzeme kullanan vatan hainleri kulaklarından yakalanıp adliyeye sevk edilmelidir. İçinde bulunduğumuz şartlarda dışarıdan yemek almak, ayıya beni ye demektir.

                Askerlerin çok iyi bildiği üç kural vardır: Keşif, irtibat, emniyet... Buna riayet etmezseniz ayakta kalamazsınız. Halk arasında komandolara dağıtılan kumanyalardaki konservelerin kokmuş olduğu propagandası var. Yemek fabrikalarının ortakları ile ilgili dedikodular pek çok omuzdaki yıldızları karartacak güçte.

                Türk Ordusu milletin özüdür. O'nu korumak milleti korumaktır. Milletin ordusu için beslediği güzel duygular, yaptığı fedakarlıklar  karşılıksız kalmamalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları