Ören yerlerinin durumu

Son bir aydan bu yana yeniden başladığım tur rehberliği ile birlikte turizm bölgelerindeki eksiklikleri yapılması gerekenleri daha bir net görmeye başladım. Şu ana kadarki gözlemlerimden vardığım sonuç, kesinlikle arkeolojik kazılara hız verilmesi ve belli başlı ana ören yerlerinden başlayarak, kazı ve restorasyon faaliyetlerinin bir an evvel bir plan doğrultusunda ilerlemesi.
Turizm yatırımı denince hemen akla gelen daha fazla otel ve yatak sayısının artırılması olarak düşünülüyor. Oysa ki önemli olan yatak sayılarının artırılması değil, mevcut yatak kapasitelerinde yapılan  “konaklama gece sayısını yükseltmektir” . Gelibolu, Truva, Bergama, Afrodisias, Pamukkale ve Efes gibi özellikle Anadolu turlarının programlarındaki ören yerlerinin tek başlarına değerlendirilerek, ziyaretçileri daha fazla zaman harcayacak şekilde bu ören yerlerindeki gezilip görülecek alanları genişletmekle işe başlanabilir.
Her gün binlerce insanın ziyaret ettiği Efes ve Pamukkale ören yerleri, planlı şekilde yapılacak bir üç-beş yıllık kazı ve restorasyon çalışması ile en az iki gün harcayarak gezebilecekleri yerler haline getirilmelidir. Her gün bir ören yerini gezen turistlerin zaten kafaları oldukça karışmaktadır. Çünkü gezdikleri ören yerlerindeki yetersiz kazı ve restorasyon çalışması nedeni ile sadece şehir merkezlerini görebilmekte, şehirlerin toprak altındaki diğer kısımları kafalarında büyük bir soru işareti bırakmaktadır.
Böyle bir çalışma hayata geçirildiğinde, şu anda koştura koştura bir haftada yapılan turların yerini en az on iki haftalık kültür turları alacak, şu andaki mevcut yatak kapasiteleri ile yapılan konaklama girdileri bir anda iki kat artacaktır. Böyle bir çalışmanın diğer bir yararı da bu ören yerlerinin bulunduğu yörelere gereksiz yere konaklama tesisi yapılmasının önünü kesecek ve kaynakların doğru alanlara aktarılmasına vesile olacaktır.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’na düşen görev, ören yeri giriş ücretlerinin belli bir kısmını ören yerlerinin kazı ve restorasyon çalışmalarında kullanmak amacı ile bir fonda toplamaktır. Mevcut durumda ören yerlerimiz  “sponsor firmaların”  inisiyatifine terk edilmiş durumda. Binlerce yıl öncesinden günümüze kadar gelen bu emanetlere bilinçli bir şekilde sahip çıkıp gelecek kuşaklara aktarmalıyız.
Turizmde kum, deniz ve güneş üçlemesinden kurtulmanın tek yolu, kültür turlarının yoğunluğunu artıracak gelişmelere imza atmaktan geçmektedir. Alt yapı çalışmalarının hemen hemen bitirildiği ülkemizde, artık ören yerlerine ulaşım sorun olmaktan çıktı, şimdi sırada bu ören yerlerinin toprak altındaki kısımlarını gün ışığına çıkarmak kalıyor. Kısa sürede sonuç alabilmek için de, her ören yerinden sorumlu bir ekip yerine birkaç ekibin beraberce çalışmasını sağlamak gerekli.
Kültür ve Turizm Bakanlığı burada yetkiyi ören yerlerindeki kazı başkanlarından alıp, plan ve programları dahilinde yönlendirmelidir. Ne yazık ki bazı ören yerlerinde kazıların devam edip etmemesine karar veren sadece o kazı heyetinin başı oluyor. Ören yerleri, kazı heyeti başkanlarının babalarının malı değil, dolayısı ile öncelikli olan devletin bu konularda karar verici noktada olmasıdır.
Bunlar yapılmaya başlandığında sonuçların nasıl olumlu yönde etki yarattığı birkaç yıl içerisinde görülecektir.

Yazarın Diğer Yazıları