Org. Sancar'a yapılan ayıp temizleniyor

Tercüman yıllarındayız. Babıali'nin sembol isimlerinden foto muhabiri Şevket Uygun tepemde belirdi. Sonra önümdeki gazetede yer alan kocaman resmi işaret ederek sordu ".... herif bu madalyaları hangi savaşlarda kazanmış." Gösterdiği fotoğraf İran Şahı Rıza Pehlevi'ye aitti. Çolak Şevket'in uyarmasıyla dikkat ettim. Şah'ın madalya ve benzer nişanları göğsünün tamamını kapatmıştı. Belli ki, hepsi hatır gönül işiydi. Uygun'un esprisi unutulmazlarımdan.

1989'da Demirperde yıkıldı ve kızıl devrimden sonraki tüm "uyduruk semboller" ortalara saçıldı. Moskova'da sanat sokağı Arpad'da "Beşi beş Ruble"den satılmaya başlandı. Milyonlarca renkli şerit arasında metal olanlara ilgi daha fazla oldu. Bunlar daha çok para ettiler. Yıllardan sonra bunlardan birkaçını gazeteci-yazar Ahmet Tulgar'ın göğsünde bile gördüm. Sırtında ise komünist ordunun ceketlerinden biri vardı. Zaten genelde ya bunları ya da Doğu Alman renk ve sembollerini taşırdı. Akşam'dan ayrıldığı güne kadar farklı halini görmedim. Kafa yapısı değişti mi bilmiyorum. Bildiğim giydiği ve taktıklarının miadının çoktan dolduğu. Her halde Ekim Devrimi kutlamalarında veteranlar gibi ortada dolaşıyordur.

Acı örnek

Bunları sadece hoşluk olarak aktardım. İçimi gerçekten acıtan olayı YENİÇAĞ'da okudunuz. Bir AA haberi idi. "Em. Org. Semih Sancar'ın madalyaları bitpazarında bulundu". NATO'dan Japonya'ya, Güney Kore'den İngiltere'ye pek çok ülke tarafından verilen paha biçilemez taltifnameler Ankara-İskitler'de kurulan tezgahlarda ortaya çıktı. Bereket, bu işlerden anlayan bir koleksiyoner görüp, satın alıyor. Bulunan madalyon, madalya ve plaketlerin sayısı 30. Geri kalan onlarcasının akıbeti meçhul.

Peki bunlar nasıl olup da, bitpazarına kadar düştü? 16'ncı Genelkurmay Başkanı'nı kaybedeli hemen hemen 33 yıl olacak. Aklıma ilk gelen "Bu ne vefasızlık ve saygısızlık?" Sancar ailesinden bir Allah'ın kulu da onun sembollerine sahip çıkmadı mı? Kaldı ki, Org. Semih Sancar tarihe "Kıbrıs Barış Harekatı" diye geçen muhteşem savaşın başkomutanıdır. Mütevazı bir insandı. Hatta, "savaş kazanan orgenerallere tevdi edilen, mareşal rütbesi verilir" teklifini anında reddetti. 1978'de emekliliğini istedi. 1984'te Hakk'a yürüdü.

Nihayet

Tam ben bu satırları yazarken Genelkurmay'dan beklediğim ses geldi. Gerekli temaslar sağlanıp aile ile görüşüldükten sonra gerekenin yapılacağı belirtildi. Benim aklımdaki çözüm, askeri müzelerden birinde Org. Sancar köşesi açmak. Koleksiyonerden alınacak hatıraları burada sergilemek. Açıkça söylüyorum manevi değerlere sahip çıkmayan aile ile görüşmeye bile gerek yok. Kıbrıs Fatihi merhum Em. Org. Semih Sancar'a da dualarımı yolluyorum.

***

İşin sırrı

Erol Evgin'i severim. Tanışmamız eskilere dayanır. Sanatçı ile birlikteliğimizin başlangıcı Tercüman'ın ünlü T şeklindeki binasına kadar gider. Elini sıktığım ilk gün yanında ünlü Hakim Albay Süleyman Takkeci vardı. Gazeteyi ziyarete gelmişlerdi. Egemen Bostancı Müzikalleri, örneğin "Şen Sazın Bülbülleri" ve "Hisseli Harikalar Kumpanyası" gösterileri daha sonradır. Tarihi Şan Sineması'nı müzikhole dönüştüren Egemen Bostancı'yı da unutamayız. Haldun Dormen ve Erol Evgin ile Nevra Serezli gibi pek çok ismin buradaki sanatsal katkılarını inkar edemeyiz.

Tabii Evgin'in daha öncesi de var. Melih Kibar ve Çiğdem Talu ile birlikte oluşturduğu "muhteşem üçlü"nün hayatta kalan -Allah uzun ömür versin- son ferdidir. NTV'deki söyleşide Erol Evgin'deki yenilenme dikkatimi çekti. Aynı yaşlardayız ama ben ayağımı kaldıramıyorum. O ise saatlerce program yapıyor. Zıpkın gibi. Açıkladığı son turne programına bakınca gençlik aşısı yaptırmış gibi. Bugün Denizli'den başlıyor Kasım sonuna kadar full. Gençleşmesini sanırım bir kişiye borçlu; Prof. Dr. Osman Müftüoğlu. 70'likleri "orta yaş sınıfı"na soktu. Kendisi dahil pek çok kişiye doping oldu. Bu hesaba göre Erol Evgin'in jübile yapmasına daha 30 yılı var. Kendisine sağlık ve başarı dileklerimi yolluyorum. Altın Düetler/2'yi ise merakla bekliyorum.

***

CÜNEYT ÖZDEMİR'E: Sevgili kardeşim, "tam yazlık çizgiyi yakaladın" derken pişmiş aşa su kattın. Sedat Ergin bırak da "Üç çatı davası"nı gazetesinde anlatsın. CNNTURK'ün koca bir saatini bu ağdalı konuya ayırmanı çözemedim. "Tembellikten başka bir mazeret" de bulamadım. Hiç kusura bakma!

Yazarın Diğer Yazıları