Orhan'ın saçları dökülmeyecek çünkü...

Evet dökülmemiş... 87 yaşındadır Orhan şimdi, saçları Ağrı Dağı doruğu gibi durmakta ak başında... Orhan kim mi? Orhan, Oğuzların Karaevli boyundan gelen köklü bir Ankara ailesinin çocuğu, babası Kurtuluş Savaşı sıralarında Ankara'da Recep Peker ve Atatürk'ün buyruğunda görev yapmış, yaşamı boyunca Atatürk'e ve Cumhuriyet değerlerine bağlı kalmış bir insan.

İşte o Orhan'ın Galatasaray Lisesi yıllarında, Türkçe ve Tarih hocaları ve aynı zamanda futbol hakemi de olan Selami Akal'la sohbet ederlerken arkadaşlarıyla, söz saç dökülmesine gelmiş, Akal, bunun daha çok kalıtımsal bir durum olduğunu, çok da mesele yapmamak gerektiğini, insanın kafasının içinin önemli olduğunu söylemiş ve Orhan'ı göstererek: "Ama Orhan'ın saçlarının hiç dökülmeyeceğine bahse girerim, çünkü onun saçlarına Atatürk'ün eli değmiştir" demiş.

Demiş ve uzun yıllar haklı çıkarmış o öğretmeni.

Evet Orhan'ın soyadını da diyeyim artık: "Karaveli". Bir gazetecilik çınarı, değerli bir yazar ve bilinçli, kararlı, içten, sağlam bir Kemalist.

Onu 2010 yılında Azerbaycan'a giderken uçakta tanıdım, saygıdeğer eşi, o ve ben aynı üçlü koltukta oturduk, 3 saat nasıl geçti anlamadım, çok tatlı ve yararlı bir sohbetti. Sonra Bakû'da otelde "Cazim Gürbüz Beyefendiye tanımanın mutluğu ile Bakû 27 Kasım 2010" yazıp imzaladığı "Bir Ankara Ailesinin Öyküsü" adlı kitabını (Doğan Kitap) armağan etti.

Yukarıya aldığım bilgiler işte o kitaptan. 

Orhan Karaveli çocuk yıllarında Atatürk'ü birkaç kez görmüş, konuşmuş da, bu eşsiz tanıklık ve anılarını da aktarıyor bu kitapta. Babasının Atatürk'le ilgili dediklerini de... Okuyalım o satırlardan bir bölümü:

"Babam Mahmut Karaveli (1901-1979) Ankara'da doğup Mustafa Kemal'i ölümüne kadar yakından izlediği, askerliğini de Kurtuluş Savaşı sırasında onun yakın çevresinde yaptığı için olacak 'O, Türklerin ulusal peygamberidir' diyecek kadar içten ve ödünsüz bir Atatürkçüydü."

Babası bu bağlamda başka sözler de dermiş, onları da aktarayım:

"Bir insanın iyi ya da kötü yanlarını ortaya koyan çeşitli ölçütler olabilir. Bu ölçütlerden biri de Mustafa Kemal'i sevip sevmemek, anlayıp anlamamaktır. Mustafa Kemal'i sevmeyen ya da anlamayan adam, adam değildir. Türk, Türk değildir.

Ve annesi Orhan Bey'in... Mehmet Akif, Ankara'da ilkin onun babası Tevfik Hoca'nın evinde kalıyor fakat bu konukluk biraz uzayınca izin istiyor bu onurlu adam, Hoca biliyor kalacak yeri olmadığını, bir teklifte bulunuyor, görevli olduğu Tacettin Camisi'nin yanında boş bir oda var, temizletsinler orada kalsın. Bunu kabul ediyor Akif ve İstiklal Marşı'nı da orada yazmaya başlıyor. O marş ilk kime okunmuş biliyor musunuz, kendisine yemek getiren Orhan Karaveli'nin annesine. O anne yıllar sonra oğluna şunları söyleyecektir: "Oğlum biz eskiden Türk olduğumuzu bilmezdik. Biz Ankaralıların çoğunluğu Müslüman'dı, bir de gayrimüslimler vardı. Onlardan yeri geldikçe Yahudi, Ermeni, Rum diye söz edilirdi de bizlerden kimse Türk diye bahsetmezdi. Sadece 'Müslüman' ve biraz 'Osmanlı'ydık. Türk sözü hemen hemen hiç geçmezdi. Okullarda bile geçmezdi."

Türk çocuklarının kulağına küpe olsun bu sözler... Bu kitabı mutlak okuyunuz, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyetin o altın yıllarına dair daha neler var neler!

 

Yazarın Diğer Yazıları