Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR

İsrafil K.KUMBASAR

Origami kursu mu harakiri kursu mu?

Dünya her geçen gün biraz daha küçülüyor, birbirinden tamamen farklı kültürler neredeyse iç içe giriyor, biz ‘suşi’ye, Japonlar ise ‘gözleme’ye merak sarıyor.

Medyada hemen her gün rastlıyorsunuzdur, ‘entarilerini’ giyip  ‘yaşmaklarını’ bağlayarak sinilerin başında yufka açmaya çalışan çekik gözlü konuklara.

Muhakkak ki bizden birileri de Japon medyasında yer buluyorlardır kendilerine.

Düşünsenize, ana malzemesi pirinç sirkesi olan ‘maki’ ya da ‘nikiri’ pişirmek üzere, sırtına ‘kimonosunu’ geçirmiş olan bir Türk kadını.

Onlar ‘tezhip’ ve ‘minyatür’ sanatlarına meylederken, biz de ‘ikebana’ yahut ‘origami’ sanatlarına el atmaya başladık.

Hani yanlış anlaşılmasın, bu tür eğilimler ‘çok kültürlülüğün’ ve de ‘evrenselliğin’ zenginliğini solumak adına yapılan güzel şeyler.

Yoksa adamın biri ‘kâğıttan kefen’giyip, karşısındaki herkesi  “kâğıttan kaplan”  olarak görmeye başlamış da, ona çağrışım yaptırmaya uğraştığımız falan yok.

Yegâne gayemiz, bugünlerde bir takım çevrelerde peş peşe açılan ve ‘saraylarda’ da moda haline gelen ‘origami’ kurslarına dikkat çekmek.

Ha,  “origami nedir?”  diye sormaya kalkışacak cahiller kaldı ise hâlâ dünyada, onlara diyebilecek herhangi bir sözümüz yok.

Sorsunlar ‘GogulEmmi’ye, öğrensinler.

*  *  *

Bir gerçeği tespit etmekte fayda var.

Bizim çoğu zaman burun kıvırdığımız ‘geleneksel’ sanatlarımız, Japon sanatlarının çok ama çok ötesindedir.

Tezyinat konusunda Japonlar elimize su dökemezler; ‘tezhipten’’minyatüre’, ‘sedef kakmadan’ ‘telkâriye’ bir yığın el sanatlarımız mevcuttur.

Mesela, alın size içerisine adım atanı adeta günlük hayattan koparıp ‘rüya alemine’ taşıyan Dolmabahçe Sarayı.

Buyurun, ‘Mavi Salon’da bir tur atın.

Bu salonun ‘perdeleri’, ‘duvarları’ve ‘tavan süslemeleri’ mavidir; ol sebepten dolayı Mavi Salon olarak bilinir.

Devasa salonun tavanı kasetlere ayrılmış, kasetlerinin her birinin üzeri ‘altın yaldızlı’ ağır oyma ‘tezyinatlı çerçeveler’ ile süslenmiştir.

Bu çerçeveler içinde yerde yapılarak sonradan monte edilen muhtelif ‘manzara’ ve ‘çiçek buketleri’ yer almıştır.

Orta kısımdan ‘kırmızı beyaz’ kristalden yapılmış 54 mumluklu avize sarkmaktadır.

Tam bir düşler dünyası anlayacağınız.

Dedik ya, girenin hafızası ‘resetleniyor’ adeta; ömrü boyunca gururla saklayacağı ‘sırlar’ ile donanmış olarak çıkıyor kapıdan.

Sonra da kendisine ‘öyle bir ihsan’ da bulunuluyor ki, ruh ve beden sağlığı ‘zırhlı araçlar’ ile muhafaza altına alınıyor.

Ecdat yapmış, ne kadar övünsek azdır.

*  *  *

Bu büyülü yapıdan bazen ‘biatçı bilim insanları’ nasipleniyor, bazen ‘açılım haspaları’nemalanıyor, ‘beyzadeler’, ‘paşazadeler’ müşerref oluyor kimi zaman.

Emme velakin bir kusuru var ki ‘öğrenciler’ yakınına dahi sokulmuyor.

Öğrencilerin sloganları daha 2 kilometre öteden duyuldu mu, anında polis ablukası.

Yollar kesiliyor, barikatlar kuruluyor.

Kordonu yarmaya kalkışların ise nasiplerine birkaç ‘Osmanlı tokadı’ düşüyor.

‘İkebana’, ‘origami’, ‘tezhip’, ‘minyatür’ derken, bir takım densizler ipin ucunu kaçırıyorlar bazen.

Dikkatlerini o güzelim sanatlara vereceklerine, ‘kafa karıştırmanın’ derdine düşüyorlar.

Neymiş efendim, o güzelim Dolmabahçe Sarayı, ülkenin geleceği ile ilgili ‘üst perdeden’ çevrilen bir takım fırıldakların ‘ana karargâhı’ haline gelmiş.

‘Seçilmiş’ idareciler ile ‘atanmış’ memurlar arasında ‘ölünceye kadar’ sır olarak kalacağı varsayılan bir takım ‘gizli pazarlıklar’ o mekanda yapılıyormuş?

‘Çözüm’ adı altındaki ‘çözülme’ sürecinin kodları o mekanda gizleniyormuş?

Ne olmuş yani; ‘seçilmiş’ amirler ile ‘onlara bağlı’ memurlar, böylesine nezih, ‘geleneksel sanatlarımızın’ nadide örnekleriyle dolu bir mekânda buluşup, ‘memleket meselelerini’ konuşuyorlar da kıyamet mi kopuyor?

*  *  *

Şimdi kalkıp bir takım ‘fitne fücur’ taifesinin dedikodularına kulak verecek olsak, yarın bizi şuna inandırmaya çalışacaklar:

- “Sarayda harakiri kursu açılacağı yolunda duyumlar alıyoruz.” 

Oha, yok devenin nalı.

Tamam, ‘sanatta’ falan Japonları geride bırakırız ama, öylesine ‘ince muhasebe’ gerektiren mevzular ile bizim asla işimiz olmaz.

Bir daha mı geleceğiz dünyaya?

‘Origamiye’ devam.

Yazarın Diğer Yazıları