Orta Doğu'da "petrol ve Kürt belası"!

Orta Doğu'da yaşanmakta olan kanlı gelişmeler, petrolün bütün dünya için bir "baş belası" olduğunu adeta ispatlıyor.

Üstüne bir de, gerek korsan addedilen Peşmerge devletçiği, gerek terörist örgütleriyle, Kürt oluşumlar, bölgedeki yangını sürekli alevlendiriyor.

Zaten, ABD, Avrupa Birliği ve İsrail bu yüzden, Kürtleri çeşitli şekillerde ve zeminlerde destekliyor.

Gerçekten de, özellikle enerji ve yollarının güveni için başta Kürtler olmak üzere çeşitli terör örgütleri Batı tarafından hem kuruluyor hem finanse ediliyor hem ikmalleri yapılıyor hem de istenildiğinde bir "koz" olarak sancılı bölgeye salınıyor.

***

Bilindiği üzere, dünyaya muhtaç olduğu enerjinin büyük bir bölümünü sağlayan, Orta Doğu ve Avrasya bölgeleri daima tehlikenin odağı halinde olması, hepimizi hem düşündürüyor hem de endişelendiriyor.

Bir bakıma; enerji kaynağı sahibi olmak ve onu pazarına ulaştırmak daima ya sorun oluyor ya da olmaya namzet bulunuyor.

Nitekim, sözde "Arap Baharı" ve ötesinin asıl nedenlerinin başında petrol geliyor.

Asırlardır insanoğlunun dikkatini sarsan ve çoğu zaman endişeyle üzerine çeken Orta Doğu'ya bakıldığında; çeşitli görüntüler, süreçler, beklentiler ve tehlikeler görülüyor.

Öteden beri, çoğu enerji kaynaklarının ve yollarının Orta Doğu'da olması bu bölgeyi daha da "stratejik" hale getiriyor.

Orta Doğu'yu çoğu zaman buhrana sokan bu stratejik değerin en büyük unsurlarından birinin de Türkiye olduğu kabul ediliyor.

Bilindiği gibi; Türkiye uzun yıllardan beri enerjinin güvenli bir şekilde ulaşımını sağlıyor.

Yani, Türkiye bir bakıma "köprü" görevini üstlenmiş bulunuyor.

Zaten, küresel güç ve sermayenin, Orta Doğu'dan beklentisi ve istemi, enerji kaynakları ve enerji yollarının güveni ile özetleniyor.

Tabii ki enerji denirken, öncelikle petrol ve türevleri ile su hatıra geliyor.

Beklentiler ve istemler de, bu çerçevede değerlendiriliyor.

Enerjinin Orta Doğu'dan Batı'ya ve öteye intikalinde Türkiye önemli rol oynuyor.

Her şeyden önce, özellikle petrolde büyük paylaşım sorununun çıkmaması için, "güven" önlemleri hayati bir değer taşıyor.

Bir başka deyişle, kalkınma ve toplum refahının yükseltilmesi için gerekli olan ana unsur her zaman enerji oluyor.

Dolayısıyla, enerjiye veya kaynaklarına ulaşmak, günümüzde tüm ülkeler için önde geliyor.

Gezegenimizde, en büyük acının, en büyük kan dökmenin ve en büyük kazanç elde etmenin "petrol" yüzünden kaynaklandığı yıllardır kabul ediliyor.

Böylelikle, Türkiye'nin konumu, ülkemizi çok stratejik bir hale getiriyor.

Üstelik, gerek Irak'ın gerek Suriye'nin kuzeyinde yaşayan Kürtlerin yıllardan beri Batı'nın emrinde olması ve zaman zaman kullanılmaları Türkiye'yi daha "hassas" hale getiriyor.

***

Ne var ki, Türkiye'nin en az 10 yıldan beri Barzani'yi açık bir şekilde desteklemesinin, her ne kadar menfi tarafları şimdiden görülemiyorsa da, önünde sonunda bu tür lider ve toplumların ihanetini tarihler mutlaka yazıyor.

Barzani'nin bir ayağı kuzey Irak'ta diğer ayağı Suriye'de bir eli İran'da bir eli de Türkiye'de bulunuyor.

Barzani, "Truva Atı" konumunda olduğunu bugünlerde ispatlamış bulunuyor.

Yine PKK kozunu masaya sürerek elini güçlendireceğini uman Barzani, aslında, öncelikle Suriye'nin kıyılarından denize açılmak için bir koridor elde etme hülyasını taşıyor.

Ancak, Barzani ile PKK'nın karşı karşıya gelme ihtimali de akılları şimdiden kurcalıyor.

Özellikle, ABD ve İsrail'in bu tehlikeli projenin yandaşı olduğu da hemen fark ediliyor.

Çünkü, bir bakıma; denize açılan koridor İsrail için bir güvenlik kuşağı konumunu da bölgenin coğrafyasına kazandırıyor.

Kısacası belki de, Orta Doğu'da yaptığımız ilk ve tek olumlu hamlemiz, "Fırat Kalkanı"nın önemini kavramamız gerekiyor.

Zira, ABD yine "Kürt kozunu" kullanabilmenin telaşını yaşıyor.

Yazarın Diğer Yazıları