Ortak hedef ne?

Suriye işine, Irak işine bulaşmayalım derken, sanki ortada istikrarlı devletler var da arada bir arıza çıkmış, düzeltilmeye çalışılıyor gibi bir mantıkla konuşuluyor. (Özellikle "devlet" dedim; "ülke" demedim... "Ülke"yi vatan kavramıyla eşitleyebiliriz; "devlet"i değil... Kastım, "emeksiz" kurulan devletler... Elbette bunlar Irak ve Suriye'dir.)

Irak ve Suriye... Tükenmiş/tüketilmiş iki devlet. Kim ne derse desin, kim görmek istemezse istemesin, kim kondurmak istemezse istemesin, bütün hesap İsrail'le bağlantılıdır. Aha bir tarafa yazın!

Şunu peşin söyleyeyim: Keşke Saddam'la, keşke Beşşâr Esad'la sürseydi. Orta Doğu'da, "demokrasi"den bahsedemeyiz. Gördüğünüz gibi bizim de eksenimiz, "demokrasi"den bahsedilemeyen noktaya doğru kayıyor.

Orta Doğu'nun kaderi böyle... En demokratik görülen "İsrail"dir. Onun da iplerini tutanlar dışarıda.

Orta Doğu'da istikrar söz konusu olmadığına göre, kim ne alabilirse hesabı içine girilmiştir.

Bölgemizde iki devlet karıştırılmıştır. İran ve Türkiye'nin karıştırılmak istenmeyeceğini düşünmek aptallık olur.

İçimizde 50 yıldır bitirilemeyen terör bunu bize öğretiyor. Yine biz mücadelemizi sürdürüyoruz ama iç tesanüt sağlanamazsa, "takat"ın sınırına geliriz. Öncelikle hedef birliği şart. Hiçbir surette hedef birliği sağlayamıyoruz.

Devleti yönetenlerin hedef birliğini sağlamada büyük mesuliyetleri var. Ne yazık ki, bu mesuliyetlerini idrak edebildiklerini söyleyemiyoruz.

Misak-ı Millî meselesine giriyorum. Hatırlatan Recep Tayyip Erdoğan olmuştur. Bilmiyorum ama Irak ve Suriye'nin istikrarsızlığını ve bu istikrarsızlığın, nihayetinde Türkiye'ye sirayet edeceğini düşünerek mi Misak-ı Millî meselesine girdi, yoksa ortak hedef göstermek için mi?

R. T. Erdoğan, daha önce Lozan'ı diline dolamıştı. Ortak hedef Lozan'ın yeniden masaya yatırılması olamazdı. Şu olabilirdi: "Lozan" demeden Misak-i Millî sınırlarına ulaşma...

Önce Lozan'ı "yenilgi" manasında açıklamak istedi. Kendisine kayıtsız şartsız "he!" diyenler dışında herkes itiraz etti. Bir müddet sonra sözlerini tekrarladı, şimdi kapandı görünüyor. (Yine açar mı? Bilinmiyor ki... "Kapattı." diyorsunuz açıveriyor!)

R.  T. Erdoğan doğrudan Misak-ı Millî meselesine girseydi, herhâlde kimsenin söyleyecek sözü olmazdı.

Dün bahsettiğim Misak-ı Millî sınırlarına ulaşamazsak, hep tepemizde birileri tehlike çanları çalacaklardır. Hemen güneyimizde, ta Hakkâri'nin İran'la birleşen ucuna kadar, Türkiye'yi istikrarsızlığa sürükleyecek tehlike mevcuttur.

Burada daha önce Alparslan Türkeş'in Birinci Körfez Savaşı'nda zamanın cumhurbaşkanı Turgut Özal'a yazdığı mektubu hatırlatmıştım. Turgut Özal, ABD ile Irak'a girmek düşüncesindeydi. Genelkurmay Başkanı bile bu yüzden istifa etmişti. Türkeş, çok kırgın ve kızgın olduğu Özal'a, millî menfaat gördüğü bir noktada destek mektubu yazmış ve Irak'a girmek istemesini desteklemişti. İlk biz Türkeş'le ilgili kitabımızda açıkladığımız mektupta MHP lideri: "Körfez krizi Türkiye için tarihî bir fırsatı ortaya çıkarmıştır. ABD, güneyden taarruza geçerken Türkiye'nin de kuzeyden Irak'a girmesi belki de yarım yüzyıl ileri gitmesine sebebiyet verecek derecede önemlidir." demiştir. Hedef Musul ve Kerkük'tü.

Suriye'de fırsatı kaçırmamalıyız.

Yazarın Diğer Yazıları