Ötüken'den Cerablus'a kutlu yürüyüş...

Türkiye, Cerablus hamlesi ile uzun süredir durağan ve oyun içerisinde etkisiz konumlanan yürüyüşünü başka bir sürece yöneltmiş gözüküyor. Bu sürecin 3 önemli ve bütünleşik bir strateji ile evrildiği söylenebilir. Birincisi "Kobani" olayları sonrasında Türkiye'nin açtığı yardım koridoru ile beliren "orta yol stratejisi", ikincisi Rusya krizi ile derinleşen ve PYD ilerleyişi ile dikkat kesilen "bekle/gör/uygula stratejisi", üçüncüsü ise 24 Ağustos itibariyle Suriye'nin kuzeyinde başlatılan "gerekirse tam yol ileri" stratejisi... Bu üç yönelim önümüzdeki dönemde Türkiye'nin tehdit ve fırsat alanlarına ışık tutacak. Bölgedeki saldırıların farklı aktörler eliyle iş birliği alanına taşınması ve belirsizliği yüksek bir jeopolitik etkileşim yaşanması söz konusu stratejilerin eleştirilebilecek yanlarını gün yüzüne çıkarıyor.

Nereden nereye

Türkiye bu süreç dahilinde eksik ve/veya zamanlama hataları sebebiyle iki önemli değişimi de beraberinde yaşıyor. Daha önce mutlak sınırlarla çizildiği görülen Esad'sız çözüm anlayışı artık Esad'la geçiş olabileceğine ilişkin bir diplomatik duruşa yönelirken, bir dönem PYD ile yürütülen kısmi ilişkiler ağı tamamen terk edilerek PYD=PKK yaklaşımı vazgeçilmez bir boyuta dönüştürülüyordu. Aslında içimizde ve bölgemizde olup bitenler açık iki neticeyle etrafımızı kuşatıyordu. PYD-PKK ortaklığı kuzey/doğu hattından başlayıp ülkemizin güney koridorunda bir fiili yönetim merkezi kurmaya çalışıyor ve bunu yaparken DAEŞ üzerinden ABD destekli bir vekalet görevini yerine getiriyordu. Bu bağlamda Ayn-El Arap (Kobani) ile başlayan sözde "Rojava devrimi" 3 bölge ortaya çıkarıyor ve bunları birleştirmeleri için Azez-Cerablus/Menbic-al Bab arasında iki alternatif hat oluşturuyordu. Esad ise Rusya destekli geri dönüşüm sürecinde hatırı sayılır bir başarı elde ederken Halep merkezli bir tutunma stratejisinde hayli yol alıyordu. Böylelikle bölgede küresel arka planı olan bir yeniden inşa süreci yerel aktörlerle bütünleşiyor ve Türkiye oyunun dışına atılmak isteniyordu.

Belirsizlik alanı

Fırat operasyonu kısa ve orta vadede neticeler meydana getirecek 5 önemli soruyu ve riski gündeme taşımaktadır. (1) Türkiye Cerablus-Menbic, Halep-Musul hattında nereye kadar ilerleyebilecek? (2) ÖSO'nun odağında yer aldığı kuvvetler hareket kabiliyeti kalıcı bir başarı için yeterli olacak mı? (3) Bu kuvvetler oluşturulan çemberde ne ölçüde kalıcı olabilecek? (4) PYD-PKK ortaklığı Fırat'ın doğusuna çekilecek mi? Ve çekilse bile yeni süreçte DAEŞ için bir yol gücü olarak kullanılmaya devam edecek mi? (5) PKK ve DAEŞ Türkiye'nin ilerleyeceği alana yeniden müdahale edecek mi?

Nasıl bir çözüm?

Öyle görülüyor ki bu strateji ve sorular eşliğinde tarihi bir dönemeçte duruyoruz. Türkiye bu dönemce DAEŞ ile mücadele vurgusunu biçimlendirerek Batı karşısındaki eleştirel konumunu avantajlı bir boyuta taşıyabilir ve Suriye'nin Kuzeyinde oluşacak olası bir Federasyon içerisinde kendi güvenlik halkasını güçlendirebilir. Yani PYD-PKK çekincemiz devam etse de oradaki fiili duruma kayıtsız kalamayız. Her şeyden önemlisi Türkiye'nin bahsettiğimiz süreçte başarı yakalayabilmesi için içeride huzur ve istikrarını koruması, toplumsal kutuplaşmayı olabildiğince engellemesi gerekiyor. Bu sebeple terör örgütleri aldıkları vekalet savaşında ülkemizin birliğini ve millî bütünleşme fotoğrafını karalamaya çalışıyor. Kılıçdaroğlu'na yapılan saldırı, bu temel üzerinde değerlendirilmesi gereken bir eylem. Hainlerin bu yöndeki girişimlerine karşı dikkatli ve hazırlıklı olmak gerekiyor. Elbette bu kuşatmayı ancak milletçe tek yürek olmayı başardığımızda kırabiliriz. Bakmayın bu ülkede bir dönem "Türküm" demenin ırkçılık kabul edildiğine... Bugün en çok ihtiyaç duyduğumuz ortaklaştırıcı burasıdır. Birkaç gündür Moğolistan'dayım... Ötüken'de, Orhun Vadisi'nde yaşadığım heyecan, aldığım hissiyat köklerimizden aldığımız güçle ilerlemek ve bunu yaparken bölge gerçeklerinden uzaklaşmamak gerektiğidir. Bilge Kağan'ın önderliği, Tonyukuk'un aklı ve Kültigin'in askeri dehası Türk Devletinin bütünsel yaşam çizgisinde bir kıvılcım noktasıdır. Böylesine bir güç alanı için köklerimize inmeli ve bizi biz yapan değerlerle bütünleşmeliyiz.

Yazarın Diğer Yazıları