Oysa Türk askeri 19 Ağustos 1915'te Katar'dan çekildi

Irak ve Suriye çatışmalarında, bölge parçalanmaya doğru yol alırken şimdi de Katar bunalımı ve Barzani "isterisi" Orta Doğu'yu çok tehlikeli bir döneme getirmiş bulunuyor.

Gerçekten de, Orta Doğu'da "tuzak içinde tuzak" senaryoları gündemde yer alıyor.

Her şeyden önce, Katar bunalımında, "Müslüman Kardeşler" unsuru yeniden ortaya çıkarılıyor, beraberinde bir çok siyasi, ekonomik ve askeri sıkıntılar getirmeye namzet bir atmosfer yaşanıyor.

Özellikle Katar bunalımı temelinin 2014 'te atıldığını hatırlatmak gerekiyor.

Nitekim, 29.12.2014. tarihinde Yeniçağ'da yayınlanan "Katar İhvan cenderesinden kurtulmaya çalışıyor" başlıklı yazımızın bugünleri işaret ettiğini belirtmemiz de icap ediyor.

 Ayrıca, 07. 06.2015 tarihinde "Sıra şimdi de Katar'da mı" ve 31.10.2016'da "Tuzaklar içindeki Orta Doğu ve Katar" başlıklı yazılarımız bugünleri adeta gözler önüne seriyor.

Demek ki, uzun tarihlerden beri, Katar'ın böylesine bir yapıya sahip olması ve diplomatik bir ablukaya maruz kalabileceği anlaşılıyordu.

***

 Ayrıntılara geçmeden önce, bu bunalımda da Türkiye'nin çok zor bir durumda kalacağı tahmin ediliyor.

Aslında Türkiye'ye "tarafsız bir arabulucu" olması daha yakışıyor.

Tıpkı Kuveyt veya ABD gibi serinkanlı bir duruş sergilemesi, muhtemel belaları savuşturması işlevini de yerine getiriyor.

 Türkiye'nin ister istemez, İran gibi "taraf olma" pozisyonuna kaydırıldığı şimdiden belirtiliyor.

Katar'da üssü bulunan Türkiye'nin bu ülkeye asker gönderme kararı alması da dikkatlerden kaçmıyor.

Oysa, Türk askerinin 19 Ağustos 1915'te Katar'dan çekildiği de hatırlanıyor.

Yıllardan beri, Orta Doğu üzerinde oynanan politik, ekonomik ve askeri oyunların "tehlikeli" bir mecraya doğru sürüklendiği artık açık açık görülüyor.

Galiba, ABD'nin "meşhur" ve de "meşum" Genişletilmiş Büyük Orta Doğu Projesi,  sonlara doğru yol alıyor.

Ülkelerin durumlarına ve dünyanın stratejik gidişatına göre, sık sık değiştirilen yeniden dizayn edilen, GBOP'da artık Suudi Arabistan ve İran'a başrol veriliyor.

Bir bakıma; İran'a Şii, Suudi Arabistan'a da, Sünni gücü ve potansiyeli kontrol altına alacak bir liderlik "bağışlanıyor."

Bu arada, Katar Emiri Şeyh Temim'in dedesi Halife bin Hamad'ın Ekim 2016'da 84 yaşında hayatını kaybettiğini hatırlatmamız öne çıkıyor.

 1932 yılında doğan Halife bin Hamad Al Sani, 1960 yılında veliaht prens ilan edilerek ve Katar'ın bağımsızlığından beş ay sonra Şubat 1972'de ağabeyinden tahtı devralıyordu.

***

İstanbul'da görüşme fırsatı bulduğumuz Halife bin Hamad, 1995 yılında İsviçre'nin Cenevre kentindeyken oğlu Hamad bin Halife tarafından kansız bir saray darbesiyle tahtından uzaklaştırılıyordu.

2004 yılına kadar yurt dışında yaşayan Halife bin Hamad, kendisine darbe yapan oğlu ile barışarak 2004 yılında ülkesine dönüyordu.

"El Cezire" televizyon kanalının Arap Baharı'nda oynadığı rolle tanınan Katar'ın eski emiri şeyh Halife Bin Hamad El Sani'nin ölmesi, Katar'ın bir kez daha dünya sahnesine gelmesine neden oluyordu.

Katar'ın aslında, Konya'nın üçte biri kadar küçük bir toprağa sahip olması dikkatlerden kaçıyor.

2 milyonu bile bulmayan nüfusu ve 35 yıldan beri aynı aile tarafından Monarşi-Emirlik'le yönetilen Katar'ın Al Jazeera Televizyonu radikal yayınıyla tanınıyor.

2022'deki Dünya Kupası'na ev sahipliğine hazırlanan Katar, altyapısını geliştirmek için milyar dolarlık projeler yürütüyor.

Yaklaşık olarak kişi başına millî gelir120 bin dolar düşüyor.

 Katar'ın kuzeyinde dünyanın en büyük gaz rezervlerinden birinin keşfedildiği ve Katar'ın petro karbon ile doğal gaz gelirlerini yabancı enerji şirketleriyle yapılan anlaşmalarla yükselttiği yeniden dile getiriliyor.

Katar'ın bir diğer önemli özelliği ise ülkede kadın nüfusunun erkek nüfusuna göre çok az olması gösteriliyor.

Ne var ki, Katar'ı daha, çok karmaşanın da beklediği kabul ediliyor.

Yazarın Diğer Yazıları