Özbekistan meselesi Türkiye'nin ne kadar umurunda?

Özbekistan’ın, yaklaşık 30 milyon nüfusu, dinamik iş gücü, ekonomik potansiyeli ve stratejik konumu ile hiç de hak etmediği bir konumda olduğunu ifade etmek mümkündür. Bağımsızlık sonrasında genel eğilimin aksine ülkenin içe kapanışı; yatırım, sanayileşme, istikrar ve gelişme düzeyini olumsuz etkilemiştir. Bu kapsamda Özbek halkının da dünya sahnesinde kendisini gösterebileceği yarışma alanından yoksun kaldığı söylenebilir.
Peki ülkenin içe kapalı özelliğinin sebebi nedir? Salt iktidar ya da yöneticilerin otorite gücünü kaybetme korkusu mu? Turuncu devrim diye tanımlanan darbe süreçleri mi? ABD mi yoksa Rusya mı? Kim ya da nedir? Aslına bakarsanız bu sonucun birden fazla nedeni var. Dolayısıyla bugün Türkiye-Özbekistan ilişkilerindeki soğukluk, olumsuzluk, bozukluk ve adına ne derseniz; işte o sürecin ülkedeki genel yönetim tutumuyla birebir ilintisi bulunmaktadır. Bir defa ülkeyi yönetenler son derece hassaslaşmış ve meselelere şüpheyle yaklaşır hale gelmişlerdir. Üstelik tamamen haksız olduklarını söylemek güçtür. Geriye dönüp baktığımızda bir dönem Türk cumhuriyetleri içerisinde Türkiye’ye en yakın ülke Özbekistan olmuştur. Meşhur on bin öğrenci projesine en fazla öğrenciyi Özbekler göndermiştir. Kültür ve yaşam biçimi olarak “kardeşlik” kavramının içini somut olarak dolduracak çok sayıda ortak yanımız kısa zamanda gün yüzüne çıkmıştır. Avrupa gazeteleri bu gidişten övgü ve endişeyle bahsederken zamanla herşey tersine gitmeye başlamıştır.
Çünkü Türkiye, öğrenci projesi dahil diğer bazı önemli ortaklaşma çalışmalarını bilerek ya da istemeyerek başarıdan uzaklaştırmış, askıya almış ya da etkinliğini yok etmiştir. Örneğin o dönemde kendisini özel olarak yetiştiren, ya da şans eseri edindiği çevre ile olumlu bilinç kazananların dışında önemli sayıda kardeşimiz Türkiye’den kötü anılarla, hüzünlerle ayrılmıştır. Bugün onların bir kısmı gittikleri ülkelerde üst düzey yöneticilik yapmaya başlamıştır. Acaba söz konusu projenin geri dönüşüm analizini yapan bir kurumumuz olmuş mudur? Varsa bu köşe açıktır. Söyleyin biz de bilelim.
Bir de Özbek muhalefetinin öncüsü Muhammed Salih’in durumu var. Kerimov yönetimi, Türkiye’nin M. Salih’i koruyarak ya da sahip çıkarak ilişkilerin kötüye gidişine sorumlu göstermektedir. Peki M. Salih Türkiye’de mi ve öyleyse neden burada? Ülkesine neden gitmiyor? Yoksa alınmıyor mu? Ya da gittiğinde kötü bir muameleye mi maruz kalacak? Gerçekten bunları kesin olarak söylemek zor. Ancak böyle bile olsa Türkiye açısından mutlaka anlamlı bir açıklaması vardır. Öyle ki bir ülkenin yönetimine talip olan kişi, durup dururken ülkesinden ayrı kalmaz. M. Salih uluslararası hukuk kurallarına göre Türkiye’de bulunmasına engel bir durumu yoksa burada yaşayabilir.
Fakat esas merak edilen; Türkiye’nin Türk dünyası ya da Özbekistan’la olan ilişkileri düzeltmek gibi bir gündemi var mı? Türk Dışişlerinin değerli yetkilileri bunun için bir strateji geliştiriyor mu? Yoksa hâlâ bu coğrafyayı “üçüncü dünya ülkeleri, kendilerini Türk kabul etmiyorlar, bunlardan bir şey olmaz” diyerek aşağılayan insanlar mı var ? O zaman bizden bir öneri...Yönetimler gelip geçicidir. Kalıcı olan devlet ve milletin unsurlarıdır. Bunun için iki ülkenin ilişkileri mutlaka düzeltilmeli ya da bu yol açılmalıdır. Bugün Türk dünyası istenilen sinerji ve küresel etkiyi yaratamıyorsa sebebi öncelikle Özbekistan Cumhuriyetinin yokluğudur. Şimdi size bir not... Çok yakında bunu nasıl başarabileceğimizi açıklayacağım.

Yazarın Diğer Yazıları