"Part-time" ne demek? (2)

Geçen hafta “part-time” kelimesinin İngilizce de “saatlik bazda çalışma” anlamında kullanıldığından bahsetmiştim. Bu yazıda da İngilizce olarak kullanılan bu “part-time” kelimesini incelemeye ve gerçek anlamı ve uygulamasının nasıl olduğunu ya da olması gerektiğine değineceğim.
Bazı televizyon ekranlarını “işgal eden” sözde aydın takımının, Batılı ülkelerde okuduklarını ön plana çıkararak, ülkemizi küçük görme ve “Batı ne yaparsa en iyisini yapar” görüşüne sahip tavırları insanı çileden çıkarıyor. Batılı ülkelerde nasıl okudukları belli olmayan bu insanların konuşmaları dikkatle incelendiğinde, aslında bulundukları ülkelerde yerel halkla hiçbir ilişkiye girmeden, yalnızca okula gidip gelerek zamanlarını geçirdikleri ortaya çıkıyor.
Eğer gerçek anlamda eğitim gördükleri ülkelerin sistemlerini incelemiş olsalardı, “Batı ne yaparsa iyi yapar görüşüne” sahip olamazlardı. Bunu söylüyorum, çünkü ben de belli bir süre Avustralya’da İngilizce eğitimi aldım ve orada okurken çalışmak zorundaydım. Devletten veya hiçbir cemaatten burs almadığım için de bir sürü değişik işte çalışarak okulumu bitirdim.
Avustralya’daki bu çalışma hayatı bana, gerçek anlamda “Kapitalist Sistemi” tanıma ve yorumlama olanağı sağladı. Şimdi sizlere vereceğim örnekleri birebir Avustralya’da kendim yaşadığım için doğruluğundan hiçbir şüphem olmadan aktarıyorum. Bu vereceğim bilgilerle daha sonra televizyon ekranlarına çıkıp Batılı ülkeler hakkında bilgi veren  “sözde aydınların” anlattıklarını lütfen karşılaştırın.
1992 yılında Türkiye’den Avustralya’nın N.S.W Eyaletindeki Newcastle Üniversitesine kayıt yaptırdım, buradan peşin olarak üniversitenin bir yılık ücretini yatırdım. Çünkü üniversitenin parayı aldığına dair dekont olmadan vize için başvuru yapılamıyordu. Daha sonra İstanbul’da anlaşmalı oldukları özel bir kliniğe kapsamlı bir sağlık kontrolünden geçmem için gönderdiler. Tepeden tırnağa muayeneden sonra elimdeki raporla Avustralya Başkonsolosluğuna gidebildim.
Bankada paramın olduğuna dair belgeler, aileme ait gayrimenkul tapu kayıtları gibi bir sürü belgeyi de sunmak zorunda kaldım. Derken okula başlamak üzere Avustralya’ya gittim. Uzun süreli “öğrenci vizesi” aldığım için haftada 25 saat çalışma hakkım vardı. Ama “vergi numaram” olmadığı için on iki gün boyunca bankaya hesap açtıramadım. Beni öğrenci işlerinden postaneye gönderdiler, pasaport bilgilerimi verdikten sonra bana dokuz haneli bir vergi numarası verdiler. (Bu numarayı kimseye vermememi tembihlediler.)
Yabancı öğrenci olduğumu, neden vergi numarasına ihtiyacım olduğunu sorduğumda da; “yabancı öğrencisin ama haftada 25 saat yasal çalışma hakkın var, çalıştığın her saat ve kazandığın her dolar için vergi vermelisin, bu nedenle vergi numaran olmak zorunda” dediler.
Vergi numaramı aldıktan sonra bankada hesap açtırabildim. İş başvurularına gittiğimde bana işveren iki numara soruyordu. “Vergi numaramı ve banka hesap numaramı”. Kanunen ücretlerin işveren tarafından elden verilmesi yasak olduğu için, işçinin banka hesap numarasına ücreti havale ediliyordu.
Yani, Avustralya’da bulunduğum sürede çalıştığım her saat ve kazandığım her dolar için vergisini ödedim. Şimdi o “sözde Batı’da okumuş aydınlara” soruyorum. Batı’da vergisini vermeyen hangi vatandaş için demokrasi, hukuk ve insan hakları söylemi geçerli?

Yazarın Diğer Yazıları