"Part-Tıme" ne demek?(1)

Siz sayın okurlarımdan yazımın başlığında İngilizce kullandığım için özür dileyerek başlamak istiyorum. Maalesef devletin en üst kademelerinde görev yapan siyasilerin bile, büyük bir aymazlıkla, cümlelerinin arasına birkaç yabancı kelimeyi serpiştirerek konuşmaları nedeniyle, belli bir süre sonra toplum da, bu yabancı kelimeleri kanıksayıp, olduğu gibi kullanmaya başlıyor.
Turgut Özal döneminden bu yana toplum bilinçli olarak, yanlış anlamlar yüklenerek kullanılan yabancı kelimelerle karşı karşıya kaldı. Bunların en başında da “Liberalizm” kelimesinin ağızlarda sakız edilircesine kullanılması geliyor.
Bu kelimeye öyle anlamlar yüklediler ki; özgürlük, demokrasi, insan hakları, isteyenin istediği gibi davranması, kayıt-dışı ekonominin özendirilmesi, para gelsin de nereden gelirse gelsin gibi, aslında kelimenin gerçek anlamı ile yakından uzaktan ilgisi olmayan yanlış bir anlam yükleme ve uygulama süreci daha o tarihlerden itibaren başlatıldı.
Batı’nın “kayıtlılık esasını” temel alarak uyguladığı “liberal ekonomi modeli” Türkiye’de “kayıt-dışılığın modeli” yapıldı. Hayali ihracatları ilk Özal döneminde gördük, devletin “ihracatı teşvik primleri” ile soyulmasına yine o dönemde başlandı.
 “Liberal Ekonomi” uygulamalarının temelini yukarıda da belirttiğim gibi “kayıtlılık” dolayısı ile  “vergi gelirleri” oluşturmakta. Vergi Gelirlerini  “artırmanın” tek ve belki de en kolay yolu “Part-Time = Saatlik Bazda Çalışma” yönteminin uygulamaya konulması ile mümkün olacaktır.
Siyasiler “bilinçli olarak” yabancı kelimeleri kullanır iken; yine “bilinçli olarak” kelimelere  gerçek anlamlarını yüklemeyerek, sürekli  “patronların kazanmasını” sağlamakta. Zamanın Maliye Bakanı Sayın Zekeriya Temizel bir nebze bu işin üzerine gitmeye çalıştı, başına neler geldiğini gördük.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin özelliklerinden birisi olan ve Anayasa’da da belirtilen, “Sosyal Devlet” olabilmesi için, acilen şu her yıl oynanan ve milyonlarca emekçiyi rencide eden “Asgari Ücret Saçmalığına” bir son vermek gerekli. Her cümlelerine AB ve ABD’den örnekler vererek başlayan siyasilere şunu sormak lazım. ABD ve AB ülkelerinin hangisinde Asgari Ücret uygulaması var?
Cevabını ben vereyim, hiçbirinde. Çünkü,  “vergi almayı” devletin en temel görevi olarak gören Batılı ülkelerde, çalışanların ücretleri  “yaşa”  göre belirlenmekte. Yani, 16 yaşında bir çalışan saat başına 6 dolar alıyorsa, 18 yaşındaki 7.5 dolar 20 ve üzeri yaştaki çalışanlar 12 dolar ücret alıyorlar. Böyle olunca da 1 saat bile çalışılsa “devlet bu geliri vergilendirebiliyor” .
Şimdi, Türkiye ekonomisinin neden yüzde 64’ünün kayıt altına alınamadığı sanırım daha iyi anlaşılmıştır. Bu zihniyet ve uygulama böyle devam ettiği sürece de “emek sömürüsünün” önüne bırakın geçmeyi, çalışanlar aleyhine daha da artacaktır.
“Babalar gibi satarım” diyenler aslında bizim geleceğimizi de satıyorlar. Yabancıların aldığı bankalarda çalışan memurlarla konuştuğumuzda, “emek sömürüsünün” ne boyutlara vardığını çok iyi görüyoruz. Akşam sekiz, dokuzdan önce bankadan çıkamayan çalışanlara, bu fazla çalışma için fazladan bir ücret de ödenmiyormuş.
Patronların neden kısa sürede zengin oluklarının cevabı işte burada. “Saatlik bazda çalışanlarına ödeme yapmamalarından” kaynaklanıyor.

Yazarın Diğer Yazıları